Fırat Sayıcı
Büyü ve sihir mefhumu, sinema tarihinin ara sıra da olsa, beslendiği önemli kaynaklardan… İnanırlılık konusunda insanları ikiye bölen bu doğaüstü kavramlar, sinemaya nasıl hizmet ediyor?
İnsanoğlu var olduğu günden beri, doğaüstü ve paranormal yöntemlerle gerçekliği değiştirmek, kendi yararına çevirmek istemiştir. Bu istekleri ve eylemi kötüye saptırmak ya da iyilik uğruna kullanmak toplumdan topluma, kişiden kişiye değişir. Bilim tarafından ezelden beri reddedilen büyü ve sihir gibi metafizik olaylar, başta üç büyük din olmak üzere, insanlık tarihi boyunca görülen tüm dinler tarafından az yada çok kâle alındı. Eski toplumlarda din adamları, mezarcılar, şifacılar ve bedensel ya da ruhsal bozukluğu olanların büyücülükle uğraştığı düşünülmekte. Ortaçağda büyü ile ilgilenenlerin cadı sıfatıyla yargılanıp, cayır cayır yakılarak öldürüldüğü de hepimizin bildiği bir gerçek. İnanıp inanmamakta herkesin özgür olduğu büyücülük mevzusu sinema sanatının da zaman zaman esinlendiği bir kaynak oldu. Rötarlı olarak tüm dünyada vizyona giren “Harry Potter ve Melez Prens” vesilesiyle içinde büyü, sihir ve macera barındıran filmleri hatırlatalım istedik. Kuşkusuz ki sinema tarihinde bu türe örnek olacak çok film var. Ancak bir çırpıda akla gelenleri ortaya koyan ve illüzyon sanatını konuya dahil etmeyen bu yazı, hafızanızı tazeleyecektir diye düşünüyoruz.
Son yılların en çok kazandıran serilerinden biri olan Harry Potter, sinema tarihinde şimdiden kendine iyi bir yer edindi bile. Bildiğiniz üzere, özel yetenekleri olan çocuklara büyü ve büyü yapma sanatının öğretildiği Hogwart’ta geçen hikayenin ekseninde, o fantastik dünya için büyük önem teşkil eden Harry Potter ve arkadaşları var. Kaderini ve büyü dünyasını adım adım öğrenen ve artık kazık kadar bir adam olan Harry, büyü konusunda hiçbir öğrencinin eline su dökemeyeceği bir yetenek. 7’den 70’e tüm sinemaseverlerin ilgiyle, sıkılmadan izleyebileceği bu seri büyü temasını odak noktası alarak öykülerini aktarmaya devam ediyor. Altta adından söz edeceğimiz bazı filmlerde olduğu gibi, hikayenin kahramanları, büyü sanatını ustalarından öğreniyor. “Yüzüklerin Efendisi”, “Spiderwick Günceleri”, “Stardust” ve “Narnia Günlükleri” gibi fantastik yapımlar başta çocuklar için yazılmasına rağmen, büyükleri de fanatik haline getirmeyi başarıyor. Bunun temel nedeni, insanın küçüklükten beri mistik olaylara karşı duyduğu merak. Bu tarz fantastik yapımlarda hikayenin yardımcı unsuru olan sihir, büyü, büyücü ve cadı gibi kavramlar, seyirci çekmenin en iyi yolu. Bu unsur, Hollywood’u bırakın, Türkiye için bile (Sihirli Annem, Selena, Kayıp Prenses..vb. dizilerde de olduğu üzere) iyi bir reyting silahı…
Harry Potter ve arkadaşlarının bir beden üstü dört çıtır kızdan oluşan cadı çetesinin hikayesini anlatan “Büyücüler Kulübü-The Craft” Andrew Fleming tarafından yönetilmişti. Robin Tunney, Fairuza Balk, Rachel True ve tabi ki Neve Campbell’ın oynadıkları film geçmişinde yaşadığı talihsiz olayları unutmak üzere Los Angeles’a taşınan Sarah’ın, burada tanıştığı üç kızla birlikte bir çete kurmasını anlatıyor. Ama bu çete sandığınız gibi liseyi harca bağlayan, inek kızları sömüren, okulun popüler erkekleriyle düşüp kalkan bir çete değil. Kara büyünün gücünü keşfeden ve bunu kendi çıkarları doğrultusunda kullanan kızlarımız film boyunca büyücü olarak değil, cadı olarak nitelendiriliyorlar. Neredeyse tüm büyü filmlerinde olduğu gibi bu filmde de, ana karakterler ikiye bölünüyor. Sıkı kanka grup bireyleri bir süre sonra iyi ya da kötü yanında saf tutmak zorunda kalıyorlar. Özellikle kara büyü hakkında ilginç bilgiler veren, dönemine göre (1996) iyi özel efektler barındıran “Büyücüler Kulübü”, iyi-kötü savaşına odaklandıktan sonra bocalamaya başlıyor. Büyü kullanmayı iyi beceren cadılardan bahsetmeye başlamışken konuyla ilgili iki örneği de ele alalım; “Kasabanın Cadıları-The Witches Of Eastwick” ve “Tatlı Cadı-Bewitched”…
George Miller’in yönetiminde Jack Nicholson, Michelle Pfeiffer, Cher ve Susan Sarandon gibi eşsiz bir oyuncu kadrosu ve muazzam senaryosuyla çekildikten (1987) birkaç sene sonra kültleşmiş bir şaheser; “Kasabanın Cadıları-The Witches Of Eastwick”… Kara komediyi, fütursuz mizahı ve üstü kapalı cinselliği aynı anda izleyiciye sunan film, Alex, Jane ve Suki adlı üç yakın arkadaşın birdenbire hayatlarına girerek alt üst eden Darly Van Horne adlı adamla yaşadıkları büyü dolu ilişkiye odaklanıyor. Kadınların içlerindeki cadılık güdülerini açığa çıkaran bu şeytani adam, aynı zamanda onların arzu merkezi oluyor. Voodo ayini sahneleriyle akıllara kazınan bu sağlam film kesinlikle türün en iyi örneklerinden. John Updike’in çok satan kitabından uyarlanan film, kolay kolay göremeyeceğiniz (Cher, Pfeiffer, Sarandon ve Nicholson sarmaş dolaş) bir yatak sahnesini de sevenlerine hediye ediyor. Büyü ve cadılıkla ilgili bir diğer filmimizin “Tatlı Cadı-Bewitched” olduğunu söylemiştik. Aslen 60’ların ortalarından beri dünyanın çeşitli ülkelerinde izlenme rekorları kıran bir diziden uyarlanan filmin yönetmeni Nora Ephron, oyuncuları ise Nicole Kidman, Will Ferrell ve Michael Caine. Yakışıklı aktör Jack, Bewitched projesinde oynayacak güzel bir kadın bulur; Isabel. Isabel’le hem iş hem duygusal anlamda yakınlaşan Jack, gerçeği öğrendiğinde ne yapacağını şaşırır… Isabel’in bu proje için rol yapmasına gerek yoktur. Zira Isabel gerçekten de bir cadıdır. Beyazperdenin görüp görebileceği en tatlı cadı olan Nicole Kidman ve komedi sahnelerinin üstesinden başarıyla gelen Will Ferrel filmin dinamikleri… Hollywood sinemasının seyirciye istediğini veren sınırlarında gezinen yapım, ne yazık ki, sadece Tatlı Cadı efsanesini sinemaya taşımakla yetindi.
Nicole Kidman’ın cadılık merakını başlatan yapım olarak öne sürebileceğimiz “Aşkın Büyüsü-The Practical Magic” filmini Griffin Dunne yönetirken, Kidman’a Sandra Bullock, Dianne Wiest, Stockard Channing ve Aidan Quinn eşlik ediyor. Teyzeleri tarafından yetiştirilen, öksüz Owens kız kardeşlerin başlarında büyük bir sorunları var. Bir aile laneti olarak aşık oldukları erkekler beklenmedik bir şekilde ölmekte. Bu lanetten kurtulmak için teyzelerinden öğrendikleri cadılık ve büyücülük bilgilerini birleştirerek, hayatlarını normale sokmaya çalışıyorlar. Sandra Bullock’un en çok kazandıran aktrisler arasına girmeye başladığı bir dönemde Nicole Kidman gibi bir starla kamera karşısına geçmesi başlı başına bir lütuf olmasına rağmen, hafızalarda kalıcı bir iz bırakamayan filmin konumuzla ilgili en güzel yanı mistik büyü reçetelerini, çaresizlik-talihsizlik üstüne kurulu senaryoda süs olarak kullanması.
Emma Thompson, Colin Firth ve Kelly Macdonald’un rol aldığı Kirk Jones tarafından yönetilen aile komedisi “Sihirli Dadı-Nanny McPhee”, dul babalarının anasından emdiğini burnundan getiren, yaramazlıklarıyla evin altını üstünü bir eden yedi veledi, sihirli güçleri sayesinde yola sokan, çirkin bir dadının hikayesini anlatmakta. Sihir gücünü iyilik uğruna kullanan ve çocuklara, daima iyi olan kazanır mesajını veren dadı, çocukların sevgisini ve güvenini kazandıkça çirkin ve korkutucu görüntüsünden uzaklaşmakta, güzelleşmekte. Çocuk oyuncuların da en az büyükler kadar iyi performans sergilediği Nanny McPhee’nin ikincisinin çekimlerinin sürdüğünün ve 2010 baharında vizyona gireceğinin de bilgisini verelim.
Tüm bunların yanı sıra, büyü olayını abartmadan ya da filmin ana taşıyıcısı olarak ele almayan, büyü içerikli fantastik sinemanın ilk örneklerinden biri olarak görebileceğimiz 1939 tarihli Oz Büyücüsü’nden bahsederek yazıyı noktalayalım. Kötü büyücünün şerrinden korunmak için Oz Büyücüsü’ne ulaşmak isteyen küçük Dorothy’ye yolculuğu boyunca kalbi olmayan Teneke Adam, beyinsiz korkuluk ve korkak Aslan eşlik eder. Cesareti, sevgiyi ve zekanın önemini naif bir masalla anlatan, Victor Fleming tarafından çekilen “Oz Büyücüsü-The Wizard Of Oz” sinema tarihinin de en iyi filmleri arasında. Judy Garland, Billie Burke, Frank Morgan ve Margaret Hamilton gibi isimlerin can verdiği renkli karakterlerle donanmış film, aslen çocuk edebiyatının iyi örneklerinden olan bir kitap uyarlaması.