Uzak İhtimal filmindeki oyunculuğu ile 16. Altın Koza Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu ödülünü alan Görkem Yeltan bütün başarısını çok önemli iki rolü yönetmenlerin kendisine vermesine ve bunun da bir şans olduğuna inanıyor. Özellikle Gölge’deki Selma karakterini filmin yönetmeni Mehmet Güreli dışında kimsenin ona vermeyeceğini düşünüyor. Hâlbuki bizce Uzak İhtimal’den bir önceki filmi Gölge’de canlandırdığı karanlık ve baskın Selma karakteri ile farklılığını ortaya koymuştu. Dizilerin çıtı pıtı kızı sinemanın sağlam bir karakter oyuncusu olmasının dışında star etkisini taşıyan kişisel havasıyla gelecekte de çok konuşacağımız bir oyuncu. Yeltan, Adana’da aldığı ödül ile Uzak İhtimal’in Rotherdam’da başlayan ödül yolculuğunun devam ettiğini bunu hem kendi adına hem de Uzak İhtimal için çok gurur verici olduğunu söylüyor.

 Kısaca sizi tanıyalım.

Konservatuar tiyatro bölümünü bitirdim, İstanbul üniversitesi edebiyat fakültesinde okumuştum daha önce. O yüzden de ailede sanatçılar olmasından dolayı çocuk kitaplarına doğru bir yöneliş oldu. Sekiz tane çocuk kitabım yayınlandı, Radikal’de kaborüko diye bir köşem var çocuk kitaplarını tanıtıyorum ve oyunculuk yapıyorum.

 

Sinemaya geçişiniz nasıl oldu?

 

İlk filmim Harem Suare’de oyuncu kadrosundaydım bir takım aksaklıklar sonucunda oynayamadım filmde. Sonra Sıfır Dediğimde ve Mehmet Güreli ile Gölge ondan sonra Uzak İhtimal geldi.

 

Uzak ihtimal’deki rolünüz için bir çalışma yaptınız mı?

 

Senaryoda çalıştığım için karakter açısından çok hazırlıklıydım. Ben hazırlanmayı senaryo döneminde yaptığım için karakteri çok iyi tanıyordum. Hazırlanma sürecim uzun bir süreye yayıldığı için birçok rahibeyle tanışma, konuşma fırsatım oldu. Bu yüzden çok şanslıydım. Birde Gölge ile birlikte İtalyanca girmişti hayatıma. İtalyanca öğrenmeye başladım. O yüzden çok güzel oldu, hepsi denk geldi benim için. Taşlar yerine oturdu. Role çalışırken önce rolün gelişimini, gelecekte ne olacağını düşünüyor ve bir kâğıda döküp çalışıyorum.

 

Gölge’deki başarınızdan ve Uzak İhtimal’de canlandırdığınız karakterin tarzından dolayı dönem filmlerine bir yatkınlığınız olduğunu düşünebilir miyiz? Çünkü dönem filmlerini taşımak bir oyuncu için zor.

 

Gölge’de Mehmet Güreli’nin çok fazla katkısı oldu bize. Çünkü o dönemi bilmiyorduk. Mehmet Güreli bizi saniye saniye çalıştırdı onların nasıl yaşadığı konusunda. Uzak ihtimal’de ise canlandırdığım karakterin nerede yaşadığı çok önemli değil. Senaryoda kıyafetlerini bile kiliseye yapılan bağışlardan seçtiğini görüyoruz. Kendine ait bir şeyi yok, ona verilen belki babaannesi yaşındaki bir insanın kıyafeti de olabilir. Günümüzü belli eden bir kıyafet tarzı bile yok öykünün içinde

 

Filmde bir şey dikkatimi çekti iki karakter ikisi de dini bir çevrede yaşıyorlar. Ama burada daha baskın olan yalnızlık ve yalnızlıkla din olgusu ilişkilendirilmiş gibi geldi.

 

Canlandırdığım karakter Clara açısından cevap verirsem, Clara için böyle bir aşk söz konusu değil. Clara zaten Katolik ve tanrıyla evli. Böyle bir şey düşünülemez. Bir erkeğe aşık olmak onun hayatında olmayacak bir şey. Ben olarak bakarsak Uzak İhtimal’de imkânsız bir aşk durumunu düşünebiliyorsunuz. Ben bunun çok ustaca işlendiğini düşünüyorum filmde. Bunun da Mahmut Fazıl’ın başarısı olduğunu düşünüyorum. Çünkü zaten o filmi bize kare kare işlettirdi.

 

Oynadığınız karakterler yüzeysel olmayan hatta psikolojik şiddet barındıran karakterler.

 

Uzak İhtimal’deki Clara’yı oynamayı çok istedim ama çokta şanslıyım. Çünkü herkes bunu ister hayatta. Bir sene içinde iki farklı ve derinlikli karakteri canlandırdım. İkincisi de çevremdeki insanların bu karakterlerin altından başarıyla kalkacağıma güvenmesi. Mesela Gölge’de Mehmet Güreliden başkası bana vermezdi bu rolü. Çünkü ben dizilerde çıtı pıtı, başrolün yanındaki iyi kızdım. Yani bu yüzden baskın ve karanlık Selma karakterini bana vermek büyük bir kumar bence. Ben olsaydım kendime vermezdim. O yüzden bunlar benim şansım ve çok mutluyum. Bunu sizinde fark etmenize sevindim.

 

Sizin Çocuk kitapları yazdığınızı da biliyoruz.

 

Yazı hep hayatımda vardı. Bütün aile müzisyen edebiyatçı, babam gazeteciydi. Böyle bir ailenin içinde büyüdüğüm için, çocukluğumdan beri bir şeyler yazmam söz konusu oldu hep. Sonra konservatuar döneminde de Ali Poyrazoğlu döneminde de çocuk oyunlarında oynadım. Ve çocuk oyunlarını çok sıkıcı buldum. Adeta çocuğu aptal yerine koyan oyunlardı. Hala çok şey değiştiğini de söyleyemeyeceğim. Ve bundan çok sıkılmaya başladım. Yazdıkça karakterlerin çocuk karakterlere döndüğünü görmeye başladım. Sonra beni hocam Yıldız Kenter çok destekledi. Ve yine destek ve şansla o da ilerlemiş oldu.

 

Festivallerin ödül olgusuyla özdeştir ilmesini doğru buluyor musunuz?

 

Ödül almak çok güzel bir şey herkes için. Bir kere filmin önünü açıyor, adı duyuluyor. Altın Koza’da benim aldığım ödülle beraber filmimizin erkek oyuncusu Nadir Sarıbacak ve yönetmenimiz Mahmut Fazıl Coşkun’un aldığı ödüller Rotherdam’da başlayan yolculuğun devamı. Her oyuncu ödül aldığında mutlu olur.

 

İlk filmini yapan yönetmenlerin oyunculuğa sizce bir katkısı oluyor mu? Yani oyuncu dilinde oyuncu yönetiminde ayı bir dil yaratıyorlar mı?

 

Yani çok fazla insanla çalışmadığım için söyleyemeyeceğim ama benim çalıştığım üç yönetmende ilk filmini yapmıştı. Üçünden de çok başka şeyler öğrendim. Bana çok şey kattığını söyleyebilirim. Mesela Mehmet Güreli’nin başka bir bakışı var. Müziği önce yapar bize dinletir sonra çalıştırır sahneleri. Ve biz o sahnenin içinde var olduk. Mahmut’ta öğrendiğim şey benim oyuncu olarak sanki bir belgeselin içinde olmak gibi tam adlandıramayacağım başka bir şeydi. O yüzden her çalıştığınızdan tabi ki bir şey öğreniyorsunuz ama oyuncu için şöyle bir şey var ben eski biriyle de çalışsam çok şey öğrenirim. Çünkü ne kadar insanla çalışırsam, ne kadar farklı tarzı öğrenebiliyorsam benim için o kadar iyi. Okul bitti ama eğitim ölene kadar bitmeyecek.

 

 

Serdar Akbıyık
1967 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyal Antropoloji Bölümü'nü bitirdi. Erol Simavi Vakfı Gazetecilik Bursu'nu kazanıp iki yıllık eğitimden sonra Hürriyet Gazetesi'nde istihbarat muhabiri olarak mesleğe başladı. 1992 yılında Hürriyet Yazıişleri'ne geçti. 1993'te Spor Gazetesi'ni kuran grupta yer aldı. 1996'da Hürriyet Yazıişleri'ne döndü. 1999'da Star Gazetesi kuruluşunda bulunmak için Hürriyet'ten ayrıldı. 2000-2001 yıllarında Almanya'da Star Gazetesi'ni çıkaran grupta Yazıişleri Müdürlüğü yaptı. 2002'de Türkiye'ye dönüp Star Grubu'na bağlı olan ve yeniden yayımlanan Hayat Dergisi'nde görev aldı. Hayat Dergisi'nde ve Star Gazetesi'nde sinema eleştirmenliği yaptı. 2004 yılında Star Gazetesi Yazıişleri Koordinatörlüğü görevine getirildi. Halen Star Gazetesi İnternet Yayın Müdürlüğü ve sinema eleştirmenliğini sürdürmektedir. Star Gazetesi, Kral Müzik Dergisi ve internette çıkardığı Cinedergi'de sinema yazıları yayımlanmaktadır. 2007 yılında "Türk Sineması'nı Yönetenler" adlı yönetmenlerle yaptığı röportajları kapsayan bir kitap çıkardı.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.