Fırat Sayıcı

 Stilize komedi, doygun renklerle buluşunca…

Mutluluk ve hüznü, kahkaha ile gözyaşını aynı anda sunan palyaçolar, kimilerine göre neşe kaynağı, kimilerine göre ise nötr duygularla yaklaşılan, şov dünyasının prototip simgeleri… Aslen palyaço olduklarını vurgulayan Dominique Abel ve Fiona Gordon (Filmde bir de üçüncü yönetmen, Bruno Romy var), daha çok sessiz sinema döneminde tercih edilen stilize bir yöntem kullanarak seyirciyle adeta dans ediyor. Yaratıcıların filmografisindeki filmlere baktığınızda, aynı tarzda ama birbirlerinden farklı dertleri olan yapıtları görmek olası. Charlie Chaplin, Buster Keaton ve Fransız komedyen Jacques Tati’nin sinema dilini benimseyen oyuncu/senarist/yönetmenler hikayenin anlatım aracı olarak diyalogdan ziyade hareketi ve alt metin kullanımını tercih ediyorlar. Doygun ve canlı renklerin yardımıyla da, filme dinamizm kazandıran ekip, gel-gitli senaryosuyla hayatın tanımını yapıyorlar: “Kah hüzün, kah mutluluk…”

Fiona ve Dom, huzur dolu ve renkli bir taşra kasabasında öğretmenlik yapmaktadır. Aynı evde yaşayan çift, iş hayatlarının dışında tüm vakitlerini latin dansı yaparak ve çeşitli yarışmalardan kazandıkları ödülleri eve dizerek geçirirler. Bir gece yine böyle bir yarışmadan eve dönerken, intihar etmek için kendini yolun ortasına atan birine çarpmamak için direksiyonu kırıp duvara toslamalarıyla hayatları altüst olur. Çünkü Fiona tek bacağını, Dom ise hafızasını kaybedecektir.

Durum komedisine, yanlış anlaşılmalara ve bol bol sakarlıklara dayalı filmin en komik sahneleri çocuklarla birlikte çekilen sahneler. İçlerinde, çocuklar için her daim neşe kaynağı olmuş renkli palyaçolar yaşatan Dom ve Fiona, engellerin bile hayatı aksatmayacağı mesajını veriyor(Bazı sahnelerde bazen abartıya kaçarak). Filme para yatıran ve ekibi destekleyen isim, 60’lardan beri Fransa’da artık bir marka haline gelen Marin Karmitz. Böyle önemli bir yapımcıyı, standartların dışında bir filmi çekmeye ikna etmek bile zor olsa gerek. Sadece bu bile takdire şayan bir durum. Hemen belirtelim. Ekibin önceki filmleri de tarz olarak Rumba’ya benziyor. Ancak şurası kesin ki, üç sanatçının yine ortak yazıp çektikleri 2005 yapımı “Iceberg” (Meraklısı amazon.com’dan temin edebilir), son filmleri “Rumba”dan çok daha iyi…

Serdar Akbıyık
1967 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyal Antropoloji Bölümü'nü bitirdi. Erol Simavi Vakfı Gazetecilik Bursu'nu kazanıp iki yıllık eğitimden sonra Hürriyet Gazetesi'nde istihbarat muhabiri olarak mesleğe başladı. 1992 yılında Hürriyet Yazıişleri'ne geçti. 1993'te Spor Gazetesi'ni kuran grupta yer aldı. 1996'da Hürriyet Yazıişleri'ne döndü. 1999'da Star Gazetesi kuruluşunda bulunmak için Hürriyet'ten ayrıldı. 2000-2001 yıllarında Almanya'da Star Gazetesi'ni çıkaran grupta Yazıişleri Müdürlüğü yaptı. 2002'de Türkiye'ye dönüp Star Grubu'na bağlı olan ve yeniden yayımlanan Hayat Dergisi'nde görev aldı. Hayat Dergisi'nde ve Star Gazetesi'nde sinema eleştirmenliği yaptı. 2004 yılında Star Gazetesi Yazıişleri Koordinatörlüğü görevine getirildi. Halen Star Gazetesi İnternet Yayın Müdürlüğü ve sinema eleştirmenliğini sürdürmektedir. Star Gazetesi, Kral Müzik Dergisi ve internette çıkardığı Cinedergi'de sinema yazıları yayımlanmaktadır. 2007 yılında "Türk Sineması'nı Yönetenler" adlı yönetmenlerle yaptığı röportajları kapsayan bir kitap çıkardı.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.