Gerçeğin gizleri
“Hayalet Yazar –Ghost Writer”(2007)
Yönetmen: Alan Cumming
Oyuncular: Alan Cumming, David Boreanaz, Anne Heche, Henry Thomas
1.85:1 Geniş Ekran / İngilizce DD 5.1 – Türkçe DD 5.1 / 89 dakika
Sony Music Home Entertainment
Görünenin ardındaki görünmeyenleri de açığa çıkaran ‘aydın işi korku sineması’ örneği(aynı zamanda kara mizah) … Bu türde, öykü doğrudur, gerçektir. Ancak öyle bir işlenir, öyle gerçeküstü uçlar zorlanır ki, gerçeğin tüm dengesizliği, çapraşıklığı, tuhaflığı beliriverir.
“Hayalet Yazar”, üç bölüme ayrılabilir. Her bölümden birer cümle kuralım:
1) Los Angeles’da, aile mirası eski evde yaşayan, yalnız, asabi, dağınık, parasız, yeteneksiz opera bestecisi ve fakat müzik – edebiyat bilgisi üst seviyede John Vandermark, sık sık evini açtığı genç sanatçılardan artık ünlü olmuş bir piyaniste, yazar olduğunu iddia eden yeni bir asalağın ona nasıl yapışıp faturaları kabarttığından şikâyet eder…
2)Sebastian St.Germain adlı son derece çapkın genç adam, şiddetli bir kavga sonucu John tarafından etkisiz hale getirilir…
3)New York’taki en ünlü yayımcılardan biri, John’un yolladığı romanın onu servete kavuşturacağını söyleyerek davet eder…
Sorular: John romanı kimden çalmıştır? Sebastian’a ne olmuştur? John biseksüel midir? John yanına aldığı genç adamlardan ne istemektedir?
Çok yönlü İngiliz oyuncu Alan Cumming, Royal Shakespeare Company gibi önemli topluluklarda sahneye çıkmasının yanı sıra, sinemada da örneğin “X Men” karakterlerinden Nightcrawler olarak karşımıza çıktı. Üretkenlikte sınır tanımayan sanatçı, iki kısa metrajdan sonra iki de uzun metraj yönetti… Bir adı da “Suffering Man’s Charity” olan “Ghost Writer”, küçük bir film olmasına karşın, bizlere bazen sanat eserlerinde gerçekdışı gibi gözüken kötülüğün nasıl gerçek olabildiğini, doğasını yakalayarak başarıyla işliyor.
Cumming’in oynadığı, her daim sinirlilik hali içindeki John, Sebastian’la girdiği savaşta, ünlü bir yazarı esaret altına alıp işkence yapan Annie Wilkes karakterinin “Misery”deki değişkenliklerine bürünse de, daha entelektüel, daha ‘kara’ , daha karmaşık bir ruh yapısı var. Sebastian’ın çok belirgin, çözümlenmesi kolay kişiliğinin kaba güce sahip olması, zayıf ve korkak John’un zekâsını alt edemiyor tabii. Epey gergin geçen ikinci bölümde, her an her şey olanak içinde. Tiyatro eserleriyle flört eden ama sinemanın esnekliği içinde iyice dâhil olduğunuz, kısıtlı mekânda geçen yüksek düzeyli bir bölüm.
İlk ve son bölümler de, izleyeni farklı gerçekler üzerine düşünmeye zorlayacak şekilde, zekice tasarlanıp çekilmiş. Kuşkusuz, Cumming, küçük rollerde bile önemli adlarla çalışmış: Anne Heche, Oscar adaylığı bulunan Karen Black, “Prenses Leia” Carrie Fisher… Özellikle, 68 yaşındaki Black’ın, azgın bir yaşlı kadını oynadığı tek sahnedeki cesareti inanılır gibi değil.
Birbiriyle bağlantılı iki vampir dizisindeki “Angel” karakteriyle ünlenen David Boreanaz ise, prestijli Sebastian rolünde, bir oyuncunun nasıl uçsuz bucaksız bir alanda hareket edebileceğinin dersini veriyor. Boreanaz’ın mükemmel oyunu Cumming’in performansından yansıyarak çarpıcılığını arttırıyor.
Rob Zombie’nin “House of 1000 Corpses”inde sanat yönetmeni olarak yer almış yapım tasarımcısı Michael Krantz’ın tasarladığı, hikâyenin ve karakterlerin seyirci üzerindeki etkisinde birincil yardımcı rol oynayan eski – büyük evi de anmadan geçmek olmaz: Yaratıcılığın –bazen- bütçelerle bir ilgisi olmadığının kanıtı!
Bu, ekstraları olmayan bir DVD. İnanın, sinema zevkinizi tatmin için salt film yeterli.