GULCIN SANTIRCIOGLU FOTOGRAF MUHSIN AKGUN RADIKAL

Banu Bozdemir

İki Çizgi’nin Selin’i… Elveda Rumeli’nin Hatice’si… Hatice olarak fıkır şıkır neşeli bir kız… Selin olarak şehir hayatının boğduğu, depresif, sessiz bir kadın. Ama o on parmağında on yetenek Gülçin Şantırcıoğlu… Selim Evci’nin yönettiği İki Çizgi’yle karşımızda ve şehirde kadın olmanın ağırlığını tüm sessizliğiyle yansıtıyor… Gülçin Şantırcıoğlu’yla ‘İki Çizgi’de giden hayatları konuştuk…

Merhaba. Klasik bir giriş yaparsak, kendinizi bizim okuyucularımız için kısaca nasıl tanıtmak istersiniz?

İzmirli bir ailenin iki kızından biriyim. Konservatuarda opera eğitimi aldım. Konservatuar çok bilinçli bir tercihti ama hiçbir zaman operacı olayım diye bir arzum yoktu. Tiyatro da öyle… Ben sinema peşinde koştum. 1999-2000’de kısa filmlerle başladım.  Rol aldığım “Türev” filmi Altın Portakal Film Festivali’nde “En İyi Film” ödülünü kazandı. Filmdeki performansım nedeni ile ÇASOD tarafından “Umut Vaad Eden Kadın Oyuncu” ödülü verildi. 2006 yılında rol aldığım Semih Kaplanoğlu’nun “Yumurta” filmi de “En iyi Film” dalında Altın Portakal aldı. 2007 yılında rol aldığım Selim Evci’nin ilk uzun metraj filmi “İki Çizgi” ise Şubat 2009 da vizyona girecek.

Oyuncu olmaya nasıl karar verilir? Siz bu süreci nasıl yaşadınız, çocukluktan gelen bir yetenek miydi yoksa sonradan mı şekillendi?

Çocuklukta hissettiğim şey sadece uyumsuzluktu. Bir günde verilmiş bir karar değil elbette süreç içinde hayatla ilgili problemleri halledemedikçe bir dert anlatma isteğim çoğaldı. Dert anlatabilmek için elimdeki yetenek de buydu ve rutin bir iş yapacak ne enerjim ne de becerim vardı.

Sinemanın bağımsız kanadında rol alıyorsunuz daha çok ama asıl çıkış noktanız    Elveda Rumeli dizisiyle oldu. Dizinin neşeli bir hali var genelde. Ama filmleriniz farklı, bir depresyon, bir yavaşlık barındırıyor çokça…
Asıl çıkış demekle daha çok insanın tanıdığını söylemek istiyorsunuz sanırım. Diziler benim işimin bir parçası. Elveda Rumeli’de filmlerde oynadığımdan daha hayat dolu ve neşeli bir kızı canlandırıyorum. Zaten kendimi tek bir tipin oyuncusu olarak anmak istemediğim için de bu durumdan çok memnunum. Sinemada da ille de depresif karakterler canlandıracağım diye bir kaide yok, bu çok doğal yolla gelişmiş bir durum oldu. Bu tarz filmler çeken yönetmenlerle yolumun daha çok kesişmesi ile ilgili sanırım…

Şehirli kadın olmanın ağırlığı var sanki o rollerin üzerinde. Ne dersiniz?

Evet öyle… Bunlar benim ilk filmlerim olduğu için en iyi bildiğim şeyi anlatmak zorundaydım ama çok farklı karakterleri de canlandırmak istiyorum.

Gelelim İki Çizgi’ye. Derdi olan filmlerde oynamak istiyorum diyorsunuz. İki Çizgi’nin derdi nedir sizce?

İki çizginin en temel derdi modernizm ve gelenek arasında sıkışmış bir ilişkiyi anlatmaktı ki bunun önemli bir sorun olduğunu düşünüyorum.

Kadın ve erkek ilişkilerine doğru bir yerden mi bakıyor sizce? Ya da nasıl bir yerden bakıyor?

Film, doğru budur yanlış budur demeden tarafsız bir yerden bakıyor…
Bu ülkede kadın olmanın zorluklarını kadın ve oyuncu olarak yaşıyor musunuz?

Elbette yaşıyorum ancak bunun her meslek için geçerli olduğunu düşünüyorum. Bozuk sistemlerden en çok kadınların etkilendiğini düşünüyorum. Benim oyuncu olarak durduğum nokta erkekleşmeden erkek hatalarını tekrarlamadan ama kadınlığımı da asla sömürtmeden var olmak.

En çok etkilendiğim karakter Piyano filmindeki Ada diyorsunuz. Ayakları yere basan, inatçı, ne istediğini bilen ve aynı zamanda tutkuları olan kadınları mı canlandırmak istiyorsunuz daha çok… Ama filmlerdeki karakterler pek benzeşmiyor gibi Ada’yla. Ne dersiniz?

Ada karakteri zaten çok özel bir örnek. Canlandırmak istediğim karakterlere gelince aslında her sınıftan her tür kadını canlandırmak ve canlandırırken de onları daha çok tanımak istiyorum.

İki Çizgi de Selin’in sessizliği, sakinliği rahatsız edici miydi sizce?

Ben öyle biri değilim ama o karakter onu gerektiriyordu. Rahatsız ediciydi. Ancak bu hikaye içinde Selin derdini böyle anlatabiliyordu.

Ve suskunluk, o ana kadar devam eden roller, başka bir şeye dönüşünce mi bozulur… (kadının fahişe rolüne bürünmesi hali)

Evet bir kırılma yaşıyorlar o nedenle bir değişim bir dönüşüm oluyor ilişkilerinde.

Sizi Merly Streep’e benzettikleri oluyor mu? Siz de onunla karşılıklı oynamak istiyormuşsunuz zaten…

Evet benzettikleri oluyor ama Merly Streep’e kaşla gözle benzemek önemli değil. Onun çalıştığı gibi çok büyük ve farklı stilini ortaya koyabilecek işlerde yer almayı çok isterim.

Ülkemizde kadın oyuncu olmanın avantaj ve dezavantajları nelerdir sizce?

Ünlülüğü meslek haline getiren kadınlarla aynı mesleği yapıyormuşuz gibi görünmek işin en can sıkıcı tarafı…

Kolay kolay beğenmem diyorsunuz. İki Çizgi de beğendiniz mi kendinizi?

Soru böyle kalsın onu da seyirciye bırakalım…

Festivaller son yıllarda biraz daha popüler işlere mi ağırlık veriyor sizce?

Türkiye neyse sinema da onun bir aynası. Yeri geldiğinde popüler yeri geldiğinde sinema adına yapılmış işler yer alabiliyor. Son iki Altın Portakal’da her iki tarafı da gördük.

 

Banu Bozdemir
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu. Sinema yazarlığına Klaket sinema dergisinde başladı. Dört yıl Milliyet Sanat dergisi ve Milliyet gazetesinde sinema yazarı, kültür sanat muhabiri ve şef yardımcısı olarak çalıştı. İki yıl Skytürk Televizyonunda sinema, sanat ve ‘Sevgilim İstanbul’ programlarında yapımcı, yönetmen ve sunucu olarak görev aldı. Antrakt Sinema Gazetesi’nde iki sene editör olarak çalıştı. Tarihi Rejans Rus Lokantasına hazırlanan ‘Rejans Tarihi’ ve ‘Rejans Yemekleri’ kitabının editörlüğünü yaptı. Rejans Rus lokantası başta olmak üzere birçok şirketin basın danışmanlığı görevini üstlendi. Film + sinema dergisine Türk sineması röportajları yaptı. Küçük Sinemacılar, Benim Trafik Kitabım, 'Çevremi Seviyorum' adı altında on iki tane ‘çevreci’, dört tane fantastik çevre temalı yirminin üzerinde çocuk kitabı bulunuyor. Sosyal medyada yolunu kaybeden bir genç kızın maceralarını anlattığı ‘Leylalı Haller’ yazarın ilk romanı. Kaşif Karınca ise beyaz yakalılara çocuk kafasıyla yazdığı ufak bir yaşam manifestosu özelliği taşıyor. TRT’ye çektiği ‘Bakış’ adlı bir kısa filmi bulunuyor. Halen aylık sinema dergisi cinedergi.com'un editörü, beyazperde.com ve öteki sinema yazarı. Kişisel yazılarını paylaştığı banubozdemir.com sitesi de bulunan yazar filmlerde ve festivallerde jüri üyesi olarak görev alıyor, filmlere basın danışmanlığı yapıyor, sinema ve kısa film atölyelerinde ders veriyor. Çocuklarla sinema ve çevre atölyeleri düzenliyor.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.