Sinemada gölgesini kaybedip tiyatroda bulanlar
Türk Sineması’nın her öğesinin olduğu gibi eleştirmenlerinin de çok büyük çıkışsızlıkları var. Her ne kadar sinemamızda üretim artsa da bunların içeriği için aynı şey söyleyemeyiz. Durum böyle olunca Türk Sineması’nda eleştirmen rolünü tartışmak gerekiyor tabii. Sadece erkeklerden oluşan bir köyde doğum doktoru gibiyiz. Yılda dört veya beş üstüne konuşulacak, alt satırları çözümlenecek film yapılıyor, biz eleştirmenlerde bunları sizin için yorumluyoruz. Yani koskoca bir yılda beş film. Gerisi mi? Değil sinema eleştirmeni mahalle bekçisini getirsen o filmlerin gizemini çözmek için fark etmez. Durum böyle olunca ben ne yapıyorum diye soruyorum çoğu zaman kendime? Üretim yapamadığım bir mesleğe sahipmişim hissi uyanıyor açıkçası bazı zamanlar. İşte bu bunalımlar arasında Gölgesizler gibi bir kaç üzerine konuşulacak film yetişince kendimize geliyoruz. Ümit Ünal’ın Gölgesizler’i gerçekten önemli bir yapım. Hasan Ali Toptaş’ın 1994 yılında Yunus Nadi Roman Ödülü’nü kazandığı kitabı Gölgesizler’in Ünal tarafından yorumlanışı merakla beklenen bir çalışmaydı benim için. Her şeyden önce romandan uyarlanan bir film ancak o roman kadar başarılı ve değerli olur. Çoğunlukla romanın kalitesine de ulaşamaz bu çalışmalar. Bu anlamda Ümit Ünal için çok doğru bir seçim Gölgesizler. Çünkü romanın içinde çok sert bir düzen eleştirisi var. Özgürlüğün iktidar tarafından tecavüz edilmesi ve ortaya çıkan ucube bir toplum düzeni filmde gözümüze sokula sokula veriliyor. Uzakta bir köy vardır. Bu köyde yaşayan Güvercin adlı güzeller güzeli bir kız bir gün kaçırılır. Olaylar gelişir ve sonunda kız bir ormanda tecavüze uğramış bir şekilde bulunur. Hamiledir. Sonunda ortaya bir ucube çıkar. Filmin sonunda anlarız ki muhtar ona tecavüz etmiştir. İktidar, Güvercin’e tecavüz etmiştir. Filmin içinde daha birçok önemli gönderme yapılır topluma, düzene ait. Türk Sineması için bu anlamda Gölgesizler çok önemli bir yapım. Fakat sinemasal olarak bu ne kadar başarılmıştır. Bence biraz da bunu konuşmak gerekir. İşte bu noktada biz sinema eleştirmenlerinin veya en azından benim problemlerim ortaya çıkar. Zaten elde olan çok az kaliteli yapımı ne kadar veya nereye kadar eleştirmeliyiz. Çünkü bu az sayıdaki yapımın da ne bütçesizlikler ve sıkıntılarla yapıldığını biliyoruz. Ünal bizim için değerlidir. Son dönemde Türk Sineması’nın sinema olarak anılmasını sağlayan altı yönetmenden biridir. Bu bağlamda hem ondan beklentilerimiz fazladır hem de üretimleri çok değerlidir. Bu bakış açısıyla Gölgesizleri değerlendirdiğimde film benim için çok da başarılı değildir. Bir kere oyunculuklar fazlasıyla teatraldir. Ümit Ünal sinemamızın en büyük eksikliklerinden olan sinema oyunculuğu handikabını geçememiştir. Sürrealist denebilecek yapıyı bu tür oyunculuklarla desteklemeyi düşünmüş olabilir. Ama bende o zaman derim ki sinemayı sinema yapan kendine ait bir oyun dili vardır ve bu film bu dili bozmuştur. Gölgesizler bu haliyle iyi bir sinema örneğinden daha çok tiyatro oyununa benzemiştir. Özellikle Ara filminden sonra Gölgesizler Ümit Ünal için geriye atılmış bir adımdır.