Korku sinemasının ilk alt türlerinden olan ‘kurtadam filmleri’, 1980’lerde ve 2000’lerde kabuk değiştirmeye çalıştı. Bunun sonucunda ise çok devrimci olmasa da postmodern bir yola girebildi.

Kurtadam kavramı, korku sineması 1930’larda henüz emekleme adımlarını atarken ortaya çıktı. Mitolojide kendine Lycaon adlı bir karakterle yer bulan, Orta Çağ efsanelerinde ise şeytanın ordusunda olduğu iddia edilen kurtadam; popüler kültüre 19. yüzyılda yazılan gotik korku romanlarıyla giriş yapabildi. Böylece Dracula, Frankenstein, Doktor Jeykll ve Mrs. Hyde ile daha o zamandan akrabalık bağları kurmuştu. Zira Universal’ın 1935 yılında çektiği ilk kurtadam filmi “Werewolf of London”, aslında bir eğilimin devamıydı. ‘Canavar filmi’ alt türünde çekilen vampir, frankenstein, görünmez adam ve Dr. Jeykll ve Bayan Hyde filmlerinin arasına yerleşiyordu. Tabii bu canavar filmi kulvarına dahil edilen yapıtlar, sonradan ayrı ayrı alt türlere dönüştüler.

Sinema tarihi kaynaklarına baktığımızda ilk kurtadam filmi ise 1913 tarihli kısa metrajlı “The Werewolf”dur. Ancak yine de Universal’ın bir seriye dönüştürdüğü kurtadam filmlerinin alt türün ilk kez ortaya çıkmasına öncülük ettiği karşı çıkılamaz bir gerçek. Gotik korku edebiyatından sinemaya ‘kurtadam filmi’ olarak transfer olan mitin sinema tarihindeki ilk iki örneği bu filmler olsa da, asıl öncüsü “The Wolf Man”dir (1941). Bu yapıt, özündeki hikaye, motifler, mitik öğeler ve gidişatıyla bütün alt tür filmlerine öncülük etmiştir. Hatta kurtadam motifinin canavar kavramından sıyrılıp alt türe dönüşmesinde de ana etkenlerden biri olmuştur.

“The Wolf Man”, bir medyumun kendisini ısırmasıyla birlikte kurtadama dönüşen bir aristokratın öyküsünü anlatır aşama aşama. Hikayesine baktığımızda ise alt metinleri yoluyla konformist aristokrasiyi taşlayan bir bilinçaltı yolculuğu ve sınıfsal düşüş anlattığını görebiliriz. Zira kendi sınıfından bir kıza aşık olan Lon Chaney Jr.’ın canlandırdığı bu karakter, ormana girip bir anda insan ruhundaki ilkelliğe geçiş yapar. Aynen gece gelip ay (ya da daha korkutucu şekilde dolunay) çıkınca insanların seks, alkol ve uyuşturucuya kendilerini verdikleri gibi o da kurtadama dönüşür. Böyle olunca da ilkel yöntemlerle, emekleyerek, zıplayarak ve ısırararak beslenir. Zamanla da toplumsal bir sorun olarak görülmeye başlanır. Aslında bir adamın aşık olduğu için çektiği sorunlara uzanması bir yana, konformizm eleştirisi de yapar kurtadam filmleri. Yani vampir miti gibi o da özünde aristokrasi eleştirisi depolar.

Ancak elbette bunu yaparken bulunduğu tarafı değiştirerek yapar. Çünkü bir süreliğine veya bir geceliğine de olsa kurtadama dönüşen veya hareketlerini kısıtlamayan karakterler, alt sınıfın ilkel ve fakir hallerini bir temsilidir mitin içinde. Zira kurtlaşma süreci hem kılların çıkması, hem de beslenme açısından bir eğitimsizlik göstergesi aslında. Bunun kaynağının iki medyum olması ise, mitin mitolojik tarafını ortaya koyuyor.

Öyle ki burada kadın medyum, kurtadam olma durumunun ölüm-yaşam arasında kalmışlık gibi trajik olduğunu bildiğinden, Lon Chaney Jr.’ın cehenneme gitmemesi için çeşitli yollara başvuruyor. Atlı arabasıyla Hades’e ölüleri taşıyan Charon konumuna oturtuluyor burada. Büyü meselesi ise daha çok o dönemin korkuya yaklaşımının bir karşılığı. Zira sonraki alt tür örneklerinde karşımıza çıkmıyor.

Lafın özü, kurtadam, bilinçaltında sıkışmış alt sınıflığın ve ilkelliğin bir metaforu temelde. Kurtadamlığın felsefik anlamı olan likantropi (lycantropy) de zaten ‘kendini kurtadam zannetme’ olarak açıklanmıştır çeşitli kitaplarda. Kurtadam miti ise şatosunda yaşayan Kont Dracula’nın yani vampirlerin düşmanı olarak konumlanır. İkisi de gece terör yaratır. Ancak biri ormanda, diğeri evindedir. Biri üst sınıfı, diğeri ise alt sınıfı temsil ederler. Kurtadamların sadece gümüş kurşunla, gümüş asayla veya gümüş silahla öldürülebilmesi de, bu gümüşe yapılan tonlamadan ‘zenginlik’ karşıtı olmalarına bağlanabilir. Ateşle öldürülmesi için ise ‘güç’ karşısında ezildikleri anlamını çıkarabiliriz. Yani kurtadam miti, vampir mitiyle benzer özellikle taşısa da onun tersi istikamettedir esasen. Mitolojide, efsanelerde ve romanlarda aktif rol oynayarak günümüze kadar gelmiştir.

Peki tekrar başa dönecek olursak, temelini bu iki filmle atan alt tür, sinema tarihinin geri kalanında nasıl bir yol almıştır? Öncelikle 1950’lerden itibaren “I Was A Teenage Werewolf” (1957) gibi beğenilmeyen B filmlerine tanıklık etmesinin yanında, korku severlerin bekleyeceği üzere bir de Hammer Film örneği “Curse of Werewolf”da (1961) karşımıza çıkmıştır. Ancak kurtadamı Oliver Reed’in canlandırdığı bu film, o dönemde Dracula, Frankenstein ve Mumya motifleri kadar kalıcı olmamıştır. Bu, kurtadam mitinin belli bir romana bağlı olarak değil de kulaktan duyma bilgiler ve araştırmalarla karşımıza getirilmesine bağlanabilir. Yani vampirlerin arkasındaki bir Bram Stoker veya Frankenstein’ın temelini atan bir Mary Shelley yoktur kurtadam filmleri için. Ancak bir taraftan da yenilenmeye veya diğer alt türlerin içine girmeye Frankenstein’a nazaran daha açık bir yapısı vardır. Zaten Frankenstein’ın formülünün bırakın yenilenmeyi, bir motifinin dahi yerinin değiştirildiğini göremeyiz.

Zira 1980’li yıllar da alt türün bu değişime açık halini kanıtlayan postmodern ve yenilikçi eserler çıkarmıştır karşımıza. 1950’lerden bu yıllara kadar İspanya dahil çeşitli ülkelerde örneklerini görsek de ilk iki film kadar etkileyici ve çığır açıcı olamamıştır. Bu on yılda ise “An American Werewolf in London” (1981), “Wolfen” (1981), “The Howling” (1981), “The Company of Wolves” (1984), “Gümüş Kurşun” (Silver Bullet, 1985) ve “Teen Wolf” (1985) gibi filmler türü yenileme çabasına girişmiştir. Bunlar, alt türü farklı türlerin ve yapıların içine sokarak deneme tahtasına çevirmişlerdir. “An American Werewolf in London”, Londra’ya geldikten sonra kurtadama dönüşen bir Amerikalının, o dönemden sonra hayatındaki psikolojik değişimini ve gençlik aşısı almış gibi hareket etmesini ele alır. Kısacası aristokratların var olduğu 19. yüzyıl coğrafyasını günümüze taşıması açısından önem arz eder film. Zira kurtadamı modern şehir hayatına transfer eden ilk sinema eseridir. Film, alt türün temelinde yatan ‘ana karakterin kurtadama dönüşmesi’ mantığına dokunmamıştır. Ancak efektler ve tempo açısından daha doyurucu olmayı becermesinin yanında, ABD karşıtı bir politikayla da fark yaratmıştır.

Bunlardan “The Howling” ve “The Company of Wolves”, bu on yılın en özgün işleri olmuşlardır. “The Howling”, ana karakterin kurtadama dönüşerek sevgilisine bu durumu açıklama telaşını tersine çevirir. Bu doğrultuda da ana karakteri kadına çevirip onu dağlık bir bölgede kurtadamlardan kaçmaya yönlendirmiştir. Slasher filmi gibi başlayıp belli şaşırtmalar yapması bir yana, o karakterin bilinçaltındaki psikolojik sorunların üzerine giderek de dikkat çekmeyi amaçlar. Tabii kurtadamların bu filmde dünyayı istila etme yetisine sahip zombiler veya uzaylılar gibi konumlanarak, topluluk halinde hareket etmelerini sağlayan bir koloninin bireyleri olduklarına da ilk kez tanık oluruz. Yani bir ana mantık tamamen yerle bir edilmiş, buna karşın psikolojik sorunları olan ana karakter yerli yerinde kalmıştır. “The Howling”, sonradan “Dog Soldiers” gibi likantropi kavramını kullanan bir köpeklerin istilası filmine esin kaynaklığı yapmıştır.

“The Company of Wolves” ise Kırmızı Başlıklı Kız hikayesini bozucu bir mantıkla kurtadam filmine çevirmiştir. Efsaneleşmiş kısa öykülerden oluşan film, zihinlerde ormanda yarattığı atmosferle ve kullandığı kitsch efektlerle kalmıştır daha çok. Tabii en önemlisi de peri masalı filminin içine kurtadam motifini sokmasıdır. Yani alt türde kendine bir yol açmasa da alt türün kült bir filmi olarak konumlanmayı becermiştir.

O zamanlar çok köklü değişimler geçirmeyen alt tür, 1990’lara gelindiğinde yeniden rafa kaldırılmıştır. Zira 80’lerdeki yenilenme arayışında yüzde yüz anlamda başarılı olamamış ve yine ilgi görmeyen bir alan olarak kalmıştır. Ta ki 1994 tarihli Mike Nichols imzalı “Kurt” (“Wolf”) çekilene kadar. Film, alt türü modern şehir hayatına uyarlarken, kapitalizm taşlaması depolayan dramatik yapısıyla dikkat çeker. Jack Nicholson’ın başrolünde oynadığı yapım, kurtadama dönüşen ana karakterin patronunun kızına aşık olması gibi hikayenin özündeki birçok şeyi değiştirir. Yani merkezdeki karakterin kendisi bir burjuva değil de tam tersine bir orta sınıf mensubu olarak konumlandırılır. Böylece ana olay örgüsünün özündeki ‘sevgili’ mantığı tam tersine çevrilmiş olur. Michelle Pfeiffer’ın canlandırdığı o karakter ise ana karakterimizin kurtadam olacağını anca filmin ortalarında bir yerinde öğrenir. Lafın özü, alt türde daha önce görmediğimiz bir şekilde aşkını bu gerçeği bilerek tazeler. Bu da aristokrasi ortamında imkansız bir durum. Belki de Mike Nichols, 100 yılda değişen ilişki ve yaşayış farklılıklarını ön görüp, burada yıkılan evlilik, gecelik ilişki, heyecan, aşk üçgeni gibi kavramları devreye sokarak alt türün kabuk değiştirmesini sağlamıştır. Böylece “The Howling”de sadece ateşin yanında çıplak bir seks sahnesiyle kısıtlı kalan kurtadamların özündeki bastırılmış seks arzusunun ciddi anlamda aktif hale getirildiği ilk film olmuştur “Kurt”. Tabii filmin sonunda sevgilinin de kurt kıza dönüşmesi önemlidir. Zira “The Howling”, kadın kurtadam kullanan ilk alt tür örneği olsa da “Kurt”, bu mantığı belli bir konsepte oturtan ilk film olma özelliği taşımıştır. Mike Nichols’ın alt türün özündeki psikolojik öğelerle ve bilinçaltıyla akrabalığı sayesinde başarıya ulaşmıştır. Tabii kadın kurtadam (ya da kurt kadın) demişken, o kavrama odaklanırmış gibi yapan Universal serisinin 1946 tarihli filmi “She-Wolf of London”ın da aslında gotik alt türünü benimsediğini ekleyelim.

Bu parantezi kapatınca “Kurt”un yenilikçi olmasına karşın alt türün yükselişini sağlayamamasının, kurtadam miti açısından bir geri adım anlamına geldiğini de belirtelim. Yine de kurtadam motifinin biraz daha doğaüstü öğeler taşımasına katkıları olduğu da saklanamaz bir gerçek. Zira 2000’lerde kurtadam motifinin, 2000 tarihli psikolojik gel-gitleri ilk reglini yaşayan bir karakterin gözünden özetleyen “Ginger Snaps” dışında çizgi roman uyarlamalarıyla haşır neşir hale geldiğine tanık olabiliyoruz. Vampir motifiyle iç içe geçirildiği “Alacakaranlık” (“Twilight”) serisi, “Karanlık Ülkesi” (“Underworld”) serisi ve kültleştirildiği “Skin Walkers” filmi ise, bu durumun en belli başlı örnekleri.

Fakat iki devam filmi çekilen “Ginger Snaps”e geri dönecek olursak bastırılmış aile içi iletişimsizliğin, seks arzusunun ve daha nice şeyin açığa çıktığı belki de en gore kurtadam (daha doğrusu kurt kadın) filmi olduğunu söyleyebiliriz yapıtın. Bir çift sevgili yerine iki kız kardeşi merkeze yerleştiren yapıt, kurtadama dönüşmeyen karakterin dış sesiyle akıyor. Yani aslında Ginger Snaps karakterinin psikolojisini dışarıdan bir bakışla gözlemliyoruz.

Filmin, bu sayede alt türün yönünü değiştirdiği söylenebilir. Çünkü kurtadam kavramı, toplumun içindeki her türlü bastırılmış psikolojik sorunu dışavurmak için kullanılan bir motife dönüştü artık. Yani yaş farkı gözetmeden sadece bilinçaltı, ilkellik ve alt sınıf kavramlarının bir metamorfozla anlık heyecana açılma olgusu olarak anılabilir.

Tabii bir de Wolfsbane adlı bitkinin kurtadamlığın antidozu olduğunu ve ilk kurtadam filminden Ginger Snaps’e kadar çeşitli filmlerde kullanıldığını unutmayalım. Bu çiçeğin Dracula’yı da şatosundan uzak tutmaya yaradığı biliniyor. Metaforik anlamı ise zehirli bir çiçek olduğu için doğal bir metamorfozu kesebilecek tek madde olması belki de.

Tabii son olarak kurtadam filminin çizgi roman uyarlamalarındaki metamorfoz olgusuna yakın olduğu gibi, ‘hayvana dönüşme’ formülüyle de akrabalık bağı kurduğunu es geçmemek lazım. Zira bu durumun en bariz örnekleri olan “Cat People” ve “The Fly”, kurtadam filmleri gibi sesli sinemanın ilk yıllarında çıkıp B filmi muamelesi görmüşlerdi o zamanlar. Ancak ‘Kedikadın filmi’ veya ‘Sinek filmi’ gibi alt türler üremedi. Bunun da ana sebebi kurtadam kavramının sanatta karşılığını bulan bir şey olması elbette. Ancak ikisiyle arasında çok fazla fark yok. Sadece onlar ‘bilim deneyi filmi’ alt türüne dahil olarak görülüyorlar o kadar. Halbuki dönüşüm ve değişim üzerine birer egzersiz sunuyor her üçü de…

 

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.