Onu ilk kez Jodie Foster’ın kızı rolünde 2002 yapımı Panic Room’da seyrettik. Filmin gerilimli havasına uygun bir vücut dili ve bakışları olan Kristen Stewart 12 yaşında oyunculuk gücüyle herkesi kendine hayran bıraktı. Hemen ardındankorku filmi Cold Creek Manor’da inanılmaz bir kadroyla beraber kamera karşısına geçti. Dennis Quaid, Sharon Stone ve Juliette Levis gibi isimlerin altında ezilmeden kabiliyetini gösterdi izleyiciye. Fakat onun kabiliyetini asıl 2004 yılında oynadığı Speak filminde gördük. 13 yaşındayken çevirdiği bu film ne yazık ki Türkiye’de gösterime girmedi. Tecavüze uğrayan bir genç kızın ailesi ve okulunda yaşadığı problemleri anlatan film onun gelecekte ünlü yıldızlardan biri olacağının kanıtıydı. Çok farklı bir fiziğe sahip olan Steward’ın hüzünlü gözleri ve depresif havası bağımsız filmlerde rol almasını sağladı. Tabii küçüklükten beri kendi tercihlerinin de bu tür filmlerde oynamak olduğunu söylemeliyiz. Bir röportajında şunları söylüyor Stewart
“Hikaye anlatmayı seviyorum. Hikayeleri güzel olan filimlerde oynamayı seviyorum. Bir Hollywood yıldızı olmayı umursamıyorum.” Bu açıklamalar doğrultusunda Sean Penn’in yönettiği christopher mccandless’ın gerçek hayat hikayesini anlatan Into the Wild’ta rol aldı. Bu film de yığınları peşinden sürükleyen aynı Stewart’ın tarzına uygun karanlık ve etkileyici bir yapımdı. Bu yıl karşımıza Twilight filminde bir vampirin vaz geçemediği sevgilisi rolünde çıkıyor. Stewart 2009 yılında iyice coştu va tam beş filmde birden rol alıyor. Bunların en merakla bekleneni The Runaways. 1975 yılında kurulan ve hit şarkıları olan ilk kız rock grubu The Runaways’in hikayesi anlatılıyor filmde. Stewart o grupta yer alan ünlü rokçı Joan Jett’i canlandırıyor.