COLD CASE

Bu ay bir değişiklik yapıp Amerika’da bölüm başına ortalama 14 milyon izleyiciyi bulan Cold Case dizisinin kamera arkasına yolculuk yapıyoruz.

Tozlu dosyalar denince ilk aklınıza gelen şey nedir? Rafların en ücra köşelerinde duran eski püskü kağıt parçacıkları… Düşünsenize bu kağıt parçalarının tarihimizle olan bağlantısını. Bu bağlamda geçmişimizde meydana gelen olaylar zincirine parantez açarsak suç işleme ve buna bağlı olarak gelişen intikam duygusu yıllar sonra kapımıza dayanırsa, bu duyguyla yüzleşmemek için çabalayan suçluların buluştuğu bir platformda Cold Case gibi bir dizi ortaya çıkmış. Aslında dizinin ortaya çıkış amacı oldukça enteresan. Çünkü dizinin yaratıcısı olan Meredith Stiehm yapımcı Jerry Bruckheimer’ın kapısını tıklatmış ve şöyle demiş: ’’Bu diziyi ilginç kılan kan ya da vahşeti ekrana yansıtmadan çeşitli flashbackler aracılığıyla geçmişle kurulan bir bağdır”. Şöyle ki; teknolojinin yaşamımızda hayati bir rol oynamadığı dönemde, organize işlerin de davalara bakacak cesareti olmadığından (kimi zamansa bu işin bir parçası haline geldiklerinden) ötürü, dosyalar kapatılmıştır. Tek ana düşünsel figüre bağlanan bu görüşü ‘’Unamerican’’ tarzı olarak sınıflandırmak muhtemel. Bu bağlamda normların dışına çıkmayı ilke edinen Cold Case’in , ilk sahnesi flashback ile açılır ve bir cinayet işlenir. İlerleyen dakikalarda ise flashforwardlarla gündelik yaşamdan çeşitli kesitler ekrana yansır ve kahraman polislerimizin karanlık dünyalarına doğru yolculuk yaparız. Böylece Cold Case, bütünün parçalarını oluşturan yapısıyla kendi özgün tarzını yaratır. Günümüz retrospektifinin bakış açısına göre, suç işleyenlerin kontak kurduğu kişilerle irtibata geçilip, gerçeğe ulaşmanın yolları diyaloglarla sağlanırken, Rush ve ekibinin sorguya çektiği kişi, birkaç saniyeliğine gençliğine döner. Dizinin alamet-i farikası ise finalde Lily Rush’ın faili meçhul cinayetin çözülmesiyle kurbanı bir an için görmesidir. Cold Case’in kamera arkasına yolculuk yaptığımızda dizide yer alan epizotların çeşitli trüklerle anlatıldığını anlamamak olanak dışı. Çünkü her bir epizot, flashbackler aracılığıyla geçmişi görüntüler. Geçmişi görüntüleyen flashbackler genellikle 1950’li yıllarda kullanılan siyah ve beyaz flashbacklerdir ve dizideki epizotların ışıklandırması, gölgelendirmesi ve kamera açıları da ona göre ayarlanır.

 

Cold Case dizisindeki olaylar paralel ve çapraz kurguyla anlatıldığından; köstümler, dekor ve müzik gibi ayrıntılar; çağın yaşam biçimine göre şekillenir. Teatral mizansenler içinde dizinin sloganını oluşturan ‘Kanıtlar asla ölmez’ hem adaletin yerini bulduğunu hem de depoya atılmış dosyaların yeniden gündeme geldiğini gösterir. Tüm diziler arasında arketip olma gücüne erişen Cold Case’in atardamarını oluşturan en önemli unsurlardan biri ise teknik zamanın mesken tuttuğu mekana göre seçilen müziklerdir. Michael A. Levine tarafından bestelenen müzikler, hem sanat yönetimi açısından oldukça önemli bir zemin oluşturur, hem de karakter draması açısından spekülatif bir alt yapı inşa eder.

 

İlginç bilgiler…

Dizideki suçlular sahne aralarında gençlikleri ile ekrana gelirler.

Her dava sona erdiğinde Lilly Rush kendi beynindeki kurban görüntüleriyle baş başa kalır.

Dizinin bitişindeki müzik cinayetin işlendiği tarihe göre seçilir.

 

 

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.