Banu Bozdemir
Türk sinemasında doğu etkileri ağalık, kar yüzünden kesilen yollar ve onun vesile olduğu olaylar, kan davası, başlık parası ve yıllardır orada yaşanan savaş yüzünden çok hassas bir noktada duruyor. Doğu terazinin hafif tarafı, batının uçurumu ve oryantalist bakış açısıyla yerinde sayan bir durum arz ediyor yıllarca…
Ama yine de sinemanın kalbi orada atıyor ve atmaya da devam ediyor hala… Yolu bir şekilde doğuya uğramış, şehrin kalabalığında doğuyu özlemiş, doğuda yaşananlara içi yanmış, ya da tamamen doğunun karlı dağlarında, gizemli sokaklarında dolaşmış filmleri buraya taşımaya çalıştık… Hepsini alamadık affola…
Kibar Feyzo
Ağalık ve başlık parasının yıkıcı etkisini komik ve ironik bir biçimde işliyor. Feyzo Gülo’ya aşıktır. Askerden dönünce Gülo’ya talip olur. Ama kızın isteyeni çoktur. Baba olayı bir açık arttırmaya dönüştürür. Feyzo’ya vuran piyango iyi midir kötü mü belli değil. Feyzo şehrin yolunu tutar, ekmeğini taştan çıkarır ama bir türlü işler yolunda gitmez… Kemal Sunal’ın oynadığı, Atıf Yılmaz’ın yönettiği film, replikleriyle göz dolduruyor. Ağalık sistemi ve herkesin başına dert olan başlık parası bir güzel eleştiriliyor. Bu tarz filmler keyifle izlenir ama doğudaki bu soruna o yıllarda bir dermanı olmuş mudur kimseler bilmez…
Züğürt Ağa
Türk sinema tarihinin en güzel filmlerinden. Derdini bu kadar iyi anlatan film çok azdır. Züğürt Ağa Nesli Çölgeçen’in yönettiği, ağalık düzeninin artık inişe geçtiği bir dönem ve düzeni anlatıyor. Ağalık düzenine isyan eden kurnaz köylüler, buradaki ağa tipi biraz farklı, köyü satıp satarlar. Ağa da köyden şehre gelir ve yavaş yavaş karizma kaybına uğrar. Doğunun kapalı düzenini, bu düzen içinde debelenen insanları çok güzel resmeden film, 1985 yılında çekildiği için ağalık düzeninin çöküşünü temennivari bir dille anlatıyor.
Hakkari’de Bir Mevsim
Sürgün olarak doğuya gönderilen bir öğretmenin zorluklar içinde geçirdiği bir mevsim anlatılmaktadır. Genco Erkal’ın yasaklı öğretmeni oynadığı film beş yıl yasaklı kalmıştır. Doğu sürgün yeridir, cezalandırma mekanıdır… Feit Edgü’nün ‘O’ adlı romanından uyarlanan filmde öğretmen dilini bile bilmediği çocuklara denizleri, görmedikleri yerleri anlatır. Doğunun yalnızlığı başucumuzdadır, öğretmen kıtlama çay içer mutlu oluruz… Kasvetli ama çok başarılı bir filmdir… Doğuya yapılan farklı bir yolculuktur.
Derman
Doğunun iki kere sürgün yeri olduğunu gösteren filmlerden. Ebe Mürvet’le kanun kaçağı Şehmuz’un zoraki buluşması karın, yoksulluğun ve sefaletin ortasında farklı bir yola girer. Şerif Gören imzalı filmde Tarık Akan ve Hülya Koçyiğit başrolde… Nur Sürer doğulu kadının ‘kader mahkumluğu’ halini güzel bir biçimde anlatır… Doğunun karı görsel olarak güzeldir ama yaşamla bağlar tamamen koparır… Derman bir şekilde köşede baharın gelmesini bekler…
Sürü
Sürü bir trenin içinde doğudan batıya uzanan, doğunun yoksulluğu ve çaresizliğini trenin katarları arasında batıya taşıyan bir filmdir. Yılmaz Güney’in yazdığı, Zeki Ökten’in yönettiği filmde Tarık Akan, Melike Demirağ ve Tuncel Kurtiz rol alıyor. Kurtiz’le Akan arasında yaşanan bir kavga sahnesi vardır ki, filmin özet sahnelerinden birisidir. Akan babasına elini kaldırmaz, Kurtiz küçük boyuyla Akan’a abanır… Trenin içinde ve sonrasında yaşananlar Türkiye’nin siyasi atmosferine de göndermeler yapar.
Yol
Yine Yılmaz Güney’in yazdığı bu kez Şerif Gören’in çektiği bir film Yol. Yıllarca yasaklı kaldı, vizyona girmesi muhteşem oldu. Cannes’da Altın Palmiye kazanan film, İmralı cezaevinden izinli olarak ayrılan ve köylerine doğru yola düşen beş mahkumun hayatına odaklanıyor. Mahkumların hepsi farklı yollara savrulur. Bir tanesi doğuya gider. Seyit Ali’nin karısı kerhaneye düşmüştür ve cezasını kocasının vermesi istenmektedir… Karısı ve Seyit Ali’nin karlı yollardaki hesaplaşması, helalleşmesi çok dokunaklıdır. Ülkenin hali, darbe sonrası doğunun konumu, polis sirenlerinin kurt seslerine karıştığı bir kaos ortamında ülkenin trejedisi sorgulanır…
Vizontele / Vizontele Tuba
Doğunun farklı bir yüzü olduğunu gösteren filmlerden…Hakkari’de geçen, çekimleri Van’da yapılan film, Türkiye’nin doğusunda yaşanan bir nostalji ortamına götürüyor izleyiciyi… Her şeyin en geç ulaştığı doğu köyüne televizyonda geç gelen teknolojilerden biridir. Televizyonun kurulmasından, insanların televizyon hakkındaki konuşmalarına kadar her şey komik ve ironik bir dildedir. Deli Emin ve oğlunun öldüğünü televizyondan öğrenen Sıti Ana’ya kadar her karakter bir muhaliflik taşır…2003 yılında çekilen Tuuba’sı daha politik söylemler barındırır, daha sosyal mesajlar vermeye soyunur… Doğu yine bir sürgün yeridir ama orada da güzellikler yaşanır ve insanlar birbirlerine omuz vererek, mutluluğu yakalar denmek isternir…
Işıklar Sönmesin
Doğuda savaşın iki yüzünü anlatmaya çalışan, iyi niyetli bir çalışma. Tuncel Kurtiz’in ‘Işıklar Sönmesin loo’ diye bağrışıyla zihinlere kazınan, Tarık Tarcan’ın asker kanadını, Berhan Şimşek’in gerilla tarafını temsil ettiği film, doğuda yaşanan savaşı tarafsız olarak resmetmeye çalışması açısından çekildiği dönemde ilgi çekmişti. Ama karşılıklı taraflar arasında yaşanan dialoglar ve sonrasında mesaj verme sekansları filmin gerilim unsurlarını oluşturan erkenler. Karlı dağlar ve orada yaşanan çatışmalarla doğunun farklı ve hala devam eden bir yüzüne ışık tutuyor…
Yazı – Tura
Şeytan Rıdvan ve Hayalet Cevher’in yolu askerlikten sonra ayrılır ve ikisi de farklı hikayelerini yaşamaya koyulur. Şeytan Rıdvan askerlikte mayın patlaması sonucu bacağını kaybeder, Cevher ise kulağını kaybeder… Cevher batıya gelir, Rıdvan’ın trajik hikayesi ise doğuda yaşanmaya devam eder. Geri döndüğünde ne kendisi aynıdır, ne de sözlüsü ve arkadaşları… Savaşta yaşadıkları onu daha da dibe çekmektedir… Cevher’in hikayesi ise Marmara depreminde yaşadığı trajedilerle devam eder… Uğur Yücel’in ülkenin doğusuyla batısıyla ortaya koyduğu, sahiplendiği hikayeler bütünü… Yazı Tura, doğunun soğuğunu insanların dramlarına ve ekliyor ve seyircinin içine farklı bir biçimde işletmeyi başarıyor. Güneşe Yolculuk
Yine iki insanın yaşadıklarından Kürt sorununa, ülke gerçekliklerine bakmayı deneyen bir film… Türkiye’nin batısından gelen Mehmet’le, doğusundan gelen Berzan’ın dostlukları, İstanbul varoşlarında yokuş aşağı sürüklenmeye başlayınca, bu kez doğuya, güneşe doğru bir yolculuğa başlar. İstanbul’da İstanbul’un arka sokaklarında doğuda olmanın, doğuda yaşamanın duygu ve baskılanışıyla çekilen film, insanları baskı altında tutmanın sonuçlarına değiniyor. İnsanların görüntülerinden dolayı yargılanışlarını eleştiriyor.
Saklı Yüzler
Doğunun hala devam eden ve önemli sorunlarından biri olan namus cinayetleri meselesine eğiliyor Saklı Yüzler… Kızlarının evlilik dışı bir çocuk dünyaya getirdiğimi öğrenen aile toplanır ve kızın ölüm fermanı imzalanır. Zühre’yi öldürmeye kıyamayan babası intihar eder. Savcının da yardımıyla kaçırılan ve başka birisiyle evlendirilen Zühre başka bir kimlikle yaşamaya başlar. Ama sorunlar ve töreler peşini bir türlü bırakmaz. Doğuda başlayan, yollarda devam eden, Almanya’da yaşayan amcanın olaya dahil olmasıyla dozu artan filmde, kadın olmanın etkileri sorgulanıyor…
Hiçbiryerde
Tayfun Pirselimoğlu’nun ilk uzun metrajlı filmi gözaltında kayıplara eğiliyor. Oğlunun peşinde Mardin’e sürüklenen bir annenin yaşadıkları şehrin atmosferine uygun olarak mistik bir ortamda anlatılır… ‘Aradığımız her şeyi yanlış yerde arıyoruz’ diyen bir annenin sürüklenişi, kendini kahretmesi ve oğlunu bulmak için varını yoğunu harcaması, ülkemizde bir dönem sıkça yaşanan kayıplara dikkat çekiyordu… Kayıpların daha çok doğu kökenli olması ayrı bir trajediye işaret ediyor…
Deli Yürek: Bumerang Cehennemi
Türkiye’nin doğusunda yaşananların karmaşası ve bilinmezliğine dikkat çeken film, nişanlısıyla doğuya gelen bir adamın değişimlerini ve tanıklıklarını anlatıyor. Bu gerçekler arasında, büyük oyunun oynandığı Mezopotamya bölgesinde oluşturulan terör örgütleri, yıkılmaya ve kurulmaya çalışan devletler, uyuşturucu ticareti, silah sanayisinde kullanılan hammadde pazarlıkları vardır. Ve Miroğlu, işte bu Bumerang Cehennemi’nin içindedir. Televizyon dizisinden uyarlanan filmi Osman Sınav yönetti.
Eşkıya
Vizyona girdiği yıl, o kadar fazla izlendi ki, Türk sinemasının yeniden doğuşu olarak nitelendirildi. Yıllar önce yakalanan eşkıyaların en sonuncusu günün birinde hapisten çıkar. Doğruca köyüne döner ama her şey değişmiştir. Doğduğu topraklar baraj suyu altındadır… Her şeyi bırakarak İstanbul’a gelir… Bundan sonra şehirdeki bir eşkiyadır… Yavuz Turgul’un yönettiği, Şener Şen ve Uğur Yücel’in başrolleri paylaştığı film, İstanbul’a yaşanan farklı ilişkilere değiniyor. Doğulu, saf ve iyi niyetiyle şehre gelen Baran, şehir koşullarına uyum sağlar, sevgilisi Keje’nin ve onu kaçıran düşmanı Berfo’nun peşine düşer… Herkesi etkiler…
Mülteci
Yine doğuda başlayan ve bu kez Almanya’ya uzanan bir film var karşımızda… Doğuda hakim iki güçten de uzak duran Şaho’nun torunu Şivan, bir olaydan dolayı boş yere suçlanır. Kurtuluş kaçmaktır ve Almanya’ya doğru yola çıkar…Kendini Almanya’daki bir mülteci kampında bulan Şivan’ın burada da örgütten olup olmadığı sorgulanır, derken örgüt üyeleri tarafından iş birlikçi damgası yer ve kilometrelerce ötede benzer bir arada kalmışlık yaşar.
Güneşi Gördüm
Aslında vizyonu 12 Mart. Ama doğuya dönük sinemadan bahsederken bu filmden de bahsetmek gerekiyordu. Fragmanında çok şey anlattığına dair bir izlenim uyandıran film altı çocuğun dramına eğilecek. Filmin yönetmeni ve saçları kazılı oyuncusu Mahsun Kırmızıgül’ün konusunu sır gibi sakladığı filmde, görüntülerden anladığımız kadarıyla doğuda yaşanan dram ve bu durumun çocuklar üzerindeki etkisi sorgulanıyor… Güneş doğudan doğduğuna göre, güneşi görmek de mümkün olacak… Yönetmenin ilk filmi Beyaz Melek ise, doğunun saflığını, batının bencilliğini sorguluyordu…
Gitmek
Gitmek aslında ‘başa gelen çekilir’ tarzında, yönetmenin hep batıya yönelmeyi eleştirerek, konu itibariyle doğuya yönelmenin denk geldiği bir film. Gitmek aslında İstanbul’un dayattığı bir yalnızlık ve dayanamama duygusuyla, savaşın ortasında kalan sevgilisine ulaşmak için çabalayan kadının yolculuğunu anlatıyor. ‘Umut’u tekrar tanımlamak istediğini söyleyen yönetmen Karabey, doğuda yaşayan insanları da umutlu ve renkli karakterler olarak vermek istemiş. Özellikle de Ayça’nın sevgilisi Hama Ali’yi… Gitmek bir amaç ve yol filmi… Doğuya yöneliyor ve yolu da ister istemez doğudan geçiyor ve geçerken de biraz durup soluklanıyor…
Saddam’ın Askerleri Kara Güneş
Kendini Yılmaz Güney’in devamı olarak gören Gani Rüzgar Şavata, yıllardır doğu üzerine hikayeler çekmeye devam ediyor. Geçmiş yıllarda çektiği filmler festivallerde ilgi görmeyince mikrofonu alır ve bağırıp çağırırdı. Sonra kendi içine çekildi ve radikal filmle dönmeye hazırlanıyor. Filmin magazin malzemesi de hazır: Tuba Özay. Aslında olay Türkiye’nin doğusunu da aşıyor. Saddam döneminde yaşanan olaylar, onun askerlerinin peşmergelere yapmış olduğu zulüm anlatılıyor. Köylere baskınlar, işkenceler, tecavüzler yaşanıyor. Ses getirmesi muhtemel.
Dilber’in Sekiz Günü
Cemal Şan’ın Zeynep’in Sekiz Günü’nden sonra yüzünü doğuya çevirdiği Dilber’in Sekiz Günü, doğulu bir kadının değişen yaşamına odaklanıyor. İstediği gençle töreler gereği evlenemeyen Dilber, her şeyi hiçe sayarak topal bir gençle evlenir… Doğunun çorak topraklarında, yoksulluk ve yalnızlık içinde başlayan film, sonrasında doğunun şehrine taşıyor ve orada bambaşka bir hikaye yaratıyor… Doğu her zaman umutsuzluk içermiyor, bazen başarılı oyunculuklarla ve gelişen öyküsüyle umut öyküleri de yeşeriyor…