Kerem Akça
Woody Allen, Barselona, Barselona’da ‘üçlü ilişki’ kavramını sinemada yeniden karşımıza getiriyor. Sinema tarihine baktığımızda Jules ve Jim ile Band of Brothers’ın üç kişinin içinde bulunduğu ilişkileri sinemaya özgür bir şekilde soktuğunu görebiliyoruz.
Üç birey içeren aşk üçgenleri, sinema tarihinde çokça karşımıza çıkar. Bu formülün bireyleri kıskançlık, tutku, evlilikten sıkılma gibi kavramlarla aşık oldukları kişiden başka biriyle de ilişki yaşamak isterler. Tabii bu ilişki, kimi zaman duygusal, kimi zaman ise tutkulu olur. Yani bu formül için seks ve romantizm de gel-gitli olarak değişkenlik gösterir. Zaten sinema tarihinde de Luchino Visconti’nin 1942 tarihli Ossessione’sinden beri sürekli ‘aşk üçgeni’ filmleri çekmiştir. Bunlara Erden Kıral’ın son denemesi Vicdan da örnek verilebilir. Ki bu yapıt, o formülü uygulamaya çalışan ve bu noktada da ülke sinemasında çığır açma hevesine tutulan bir eserdir. Sözünü ettiğimiz formülü Afterglow, One Night Stand, Aşk Artık Burada Oturmuyor (We Don’t Live Here Anymore), Daha Yaklaş (Closer) gibi son yıllarda çekilen filmlerde de bolca görürüz. Ancak genelde Amerikan bağımsız sinemasından çıkar bu formül. Tabii özgürlük ve seks açısından bakınca sansürle ilgili çok fazla sorunu olmadığı için uygulaması daha kolaydır aslında.
Ancak bizim esas konumuz daha başka bir formül. O da Fransız Yeni Dalgası’nın sansüre ve özgürlük olgusuna karşı ürettiği bir alt tür adeta. Bunun için ‘üçlü ilişki filmi’ denebilir. Zira 1964’de Godard’ın Band of Brothers’ı (Bande A Part) ve 1962’de Truffaut’nun Jules ve Jim’i (Jules et Jim) ile başlayan bu formül, az ve öz de olsa sinema tarihinde karşımıza çıkıyor. Bunun az ve öz olması da tamamen sansürle ve çekingenlikle ilgili. Zira o dönemde Antonioni gibi ilişki kavramıyla ilgili bir yönetmen bile cinselliğin ve aşk üçgeni filminin üzerine giden filmler çekse de, bu formülü uygulamaya cesaret edemedi. Yani aslında pek de kolay değil bunu kullanmak. Zira bu kavram aslında ‘grup seks’ -ki Salo, Maitresse, Gözü Tamamen Kapalı (Eyes Wide Shut) gibi yine sansür karşıtı filmlerde çıkıyor karşımıza- gibi görülüyor ve ona yapılan uygulamayla karşımıza çıkarılıyor. Bunun sinema tarihinde çok uygulanmamasından rahatlıkla bu çıkarımı yapabiliriz. Zira sadece Godard gibi ana akım karşıtlığını kökten salgılayan yönetmenlerde gördüğümüz bir formül bu.
Peki nasıl işliyor? Öncelikle aşk üçgeni filmi gibi başlıyor. Ana karakter, birden fazla kız veya erkeğe tutuluyor. Ama bu tutulma olayını romantik-komedilerde dahi görüyoruz. Bu sebeple de bu durum o kadar da basit değil. O karakter bir şekilde ikisiyle de zaman geçirmeye başlayınca bu ikili birbirlerine tutuluyorlar veya bağlanıyorlar. Yani birini seks, birini romantizm amaçlı kullanırken, aynı çatı altına giriyor iki karakter de. Bu sebeple de bir şekilde cinsel özgürlük mantığını salgılayan bir kullanım bu. Sistem karşıtı olması ve sansür olgusuyla uğraşması da buradan geliyor. Zira amacı, tek eşliliğe karşı çıkmak. Bu doğrultuda da eşcinsellikle ilgili filmlerle akraba olduğu da söylenebilir, o konuda özel bir alan açmasa da. Yani üç kişi bir arada ilişkiye girince aslında ‘porno’ olarak tanımlanıp dışlanır. Bu filmler ise bu kavramı temsil etmemek için dengeli hareket edip, sahneleri ona göre düzenliyorlar. Çünkü esas amaçları devrimci ve radikal olmak.
Yeni Dalga filmlerinden sonra karşımıza ise çeşitli filmlerde, cesur yönetmenlerin işleri olarak çıktıklarını görebiliyoruz. Örnek olarak Jean Eustache’ın La Maman et La Putain’i, Alfonso Cuaron’un Ananı Da!’sı (Y Tu Mama Tambien), Vahşi Şeyler (Wild Things), Soğuk Duş (Douches Froides), Bulutların Üstünde (A Head in the Clouds), Düşler, Tutkular ve Suçlar (The Dreamers) gibileri verilebilir. Ancak tabii bazı filmler de sadece üçlü ilişki sahneleri içeren ancak temelde cinsellikle ilgili yapıtlar olarak öne çıkıyorlar. 1980’ler İspanyol sinemasında Bigas Luna’nın çoğu filmi ve özellikle Lulu’nun Yaşları (Las Edades de Lulu) veya Amerikan Sapığı (American Psycho) bu duruma örnek gösterilebilir.
Ama elbette bu formülü uygulayan filmlerin çoğunluğunun başarı sağladığını göremiyoruz maalesef. Zira sansürün dışına taşıp pornografik olmakla tek düze kalmak arasındaki ince çizgiyi bir türlü tutturamıyolar. Sadece Bertolucci, Cuaron ve Eustache, bu konuda başarılı olabildi şu ana kadar. Tabii bunlara bu formülü kullanan filmleriyle sürekli tartışılan Jean-Claude Brissau ve Ilan Duran Cohen örnek verilebilir. Brissau’nun Mahrem Şeyler (Choses Secretes) ve Öldürücü Melekler (Les Anges Exterminateurs) filmleri üçlü ilişki kavramları üzerine bir egzersiz adeta. Eski model bir sinema anlayışları varmış gibi gözükse de aslında cinsellik konusunda, günümüzün sansür yapısıyla oynayan cesur işler ortaya koyuyorlar. Bu konuda da Godard ve Truffaut’nun seviyesine ulaşan tek kişi o. Tabii Duran Cohen’in Cinsiyetlerin Karışıklığı’ndaki (La Confusion des Genres) (2000) eşcinselleri de ayırmadan kullandığı formül de dikkat çekiyor. Ancak onun tek filmlik bir formül olması ve yönetmenin kariyerinin geri kalan bölümünde devam etmemesi, bu durumu biraz olsun unutturuyor.
Bu sebeple de genel anlamda ‘Fransızları Fransızlar izliyor’ yorumunu yapabiliriz. Brissau’nun filmleri formülün başyapıtı ve öncüsü olan Jules ve Jim’i akla getirmeden ‘modernleşmiş formül’ dedirten en özlü örnekler. Festival izleyicilerinin bildiği yönetmenin filmlerini edinmekte fayda var deriz!