“Şirket” filmi kendini yenileyen bir dünyayı öldüren sistemi açık ediyor. Bu sistemi doğa kurmadı, biz insanlar kurduk. Ve ona Şirket adını verdik.
Zamanın Ruhu köşesinin amacıyla ilgili bir açıklama yapmak gerektiğini düşünüyorum. Bu köşe asla herhangi bir ideolojinin veya zümrenin köşesi olmayacak. Bu köşenin amacı dünyayı daha yaşanılır kılmanın peşinden giden yapımlara yer açmak, Türk izleyicisinin bu tür yapımlarla buluşmasını sağlamaktır. Dünyayı yaşanılır kılmak başlı başına bir devrimdir. Bizim filmlerimizi anlatırken bahsettiğimiz devrim işte budur. Bu devrim ancak her tür inançtan ve ideolojiden insanların bir araya gelmesiyle başarılabilecek bir devrimdir. Odağında sadece insan ve onun yaşadığı dünya vardır. Nasıl ki kendi şeytanlarımızı bizler üretiyorsak onları da yok etmenin çaresi biz insanların inancından, çabasından geçer. Bu anlamda dönemimizin bütün karanlıklarının altından para, onu her ne pahasına olursa olsun kazanmaya çalışan şirketler çıkmaktadır. Dünya döndükçe gücün sahibi odaklar değişmiş ama amaçları asla değişmemiştir. İlk başlarda dini kurumlar, daha sonra imparatorlar, bunlardan sonra ise Birleşmiş Milletler veya NATO gibi kurumlar odaklara hakim olmuş, günümüzde ise IMF, Dünya Bankası gibi mali kurumların arkasındaki uluslararası şirketler dünyayı yönetmektedir. Bu gerçeği olduğu gibi odağına alan filmleri sizlerle buluşturmaktayız. Bu görevimizde bize yardımcı olan ve diğer internet sitelerine bu köşeyi taşıyan arkadaşlarımıza da teşekkürü borç biliriz.
Bu ayki filmimizin adı Corporation (Şirket). Şimdiye kadar yayınladığımız, Zeitgeist The Movie, Zeitgeist Addendum, Büyük Satış gibi filmlerden önce çekilmiş ve bütün bu üretimlere kaynak olmuş bir belgesel Şirket. 2003 yapımı olan film 2004 yılında da !f Bağımsız Filmler Festivali’nde de gösterildi. Bu 165 dakikalık uzun filmin yaratıcıları ise Jennifer Abbott, Mark Achbar ve Joel Bakan. Film hukuki anlamda bir kişilik olan şirketler için Dünya Sağlık Örgütü, psikologlar ve psikiyatristlerin kullandığı bir seri standart değerlendirmeyle belirlemelerde bulunuyor. Bütün değerlendirmelerden çıkan sonuç şu: Şirketler insan olsaydılar “psikopat” olarak tanımlanırlardı. Belgeselde bir çok tanınmış isim yer alıyor. Dünyanın en büyük şirketlerinin (Goodyear, IBM, Shell, Pfizer) yöneticileriyle ve önemli düşünür ve gazeteciler (Noam Chomsky, Peter Drucker, Milton Friedman, Naomi Klein, Mark Kingwell, Vandana Shiva ve Michael Moore) yapılan röpörtajlar yanı sıra eylemciler, şirket casusları gibi birçok isim kendi bakış açılarıyla şirketlerin psikopat yönünü ortaya çıkarıyorlar.
Burada bence en etkileyici olan büyük şirketlerin CEO’larının yaptığı açıklamalar. Kimi yapılanlardan pişmanlık duyuyor ve sistemin düzeltilmesi için aktif rol alıyor. Kimiyse SHELL’in CEO’su gibi alttan alta duyduğu pişmanlıkla kendince açıklamalarda buluyor. Filmi baştan sona seyrettiğinizde içinizi bir karamsarlık ve suçluluk kaplıyor. Filmin sonunda Michael Moore’un sözleri bu durumu aslında çok iyi açıklıyor:
“Yani bunun çok ironik olduğunu düşünmüşümdür. Yani tüm bunları yapabiliyorum ve yine neredeyim? Görsel medyadayım. Büyük şirketlerin sahipleri olduğu stüdyolar tarafından yayınlanıyorum. Şimdi ben, temsil ettikleri her şeye karşıyken beni neden yayınlıyorlar? Ve ben onların parasıyla onların inandıklarına karşı çıkıyorum. Tamam mı? Evet çünkü onlar hiç bir şeye inanmazlar. Beni yayınlarlar çünkü bilirler ki benim filmimi veya TV gösterimi izlemek isteyen milyonlarca insan var ve böylece para kazanacaklar. Ve ben de düşüncelerimi ortaya koyabiliyorum çünkü kamyonumu kapitalizmdeki bu inanılmaz kusur tarafından oluşturulmuş yol üstünde sürüyorum, bu yolun adı açgözlülük. Anlatıldığı gibi zengin adam sana ipi satar, onu asacağın ipi, eğer bundan para kazanacağını düşünürse. Evet işte ben o ipim. Umarım… İpin bir kısmı… Ve yine inanırlar ki insanlar beni izlediğinde veya belki bu filmi veya her neyse izlediğinde sanırlar ki bir şey yapmazlar. Çünkü onların beynini uyuşturup onları aptallaştırmada öyle başarılı olmuşuzdur ki, hiç etkilenmeyeceklerdir… İnsanlar divanlarından kalkmayacaklar ve gidip politik bir şey yapmayacaklardır. Buna inanıyorlar. Ben aksine inanıyorum. İnanıyorum ki bir kaç insan bu sinemadan çıkacak veya divanından kalkacak gidip bir şeyler yapacak. Bu dünyayı tekrar elimize geçirmek için herhangi bir şey.”
Moore’un bu sözleri filmin bir başka bölümünde daha tekrarlanıyor aslında. Kolombiya’daki su savaşlarını daha önce başka filmlerde de size anlatmıştık. Bu filmde de yer alıyor bu savaşlar. Yağan yağmuru bile özelleştiren bir mantığı halkın isyanıyla yıkılması ve suyun Kolombiyalılar’a devri çok etkileyici tabii. Şirket filminde de Kolombiyalı aktivistlerin lideri şunu söylüyor: “Savaşımın zirvesinde, ordu barakalarında kaldı; polis de karakollarında kaldı; Kongre üyeleri görünmez oldu; Vali saklandı ve sonra, istifa etti. Hiçbir otorite kalmamıştı. Tek meşru otorite şehir merkezinde toplanarak büyük topluluklarla kararlar veren halktı. Ve, sonunda su konusunda kararlar verdiler. Sanırım insanlar, hepimiz, genç ve yaşlı, demokrasi susuzluğumuzu gidermeyi başardık. Bir devlet şirketi devraldık teknik problemleriyle ve parasal ve hukuksal problemleriyle, yönetim problemleriyle. Hepsinin üstesinden geliyoruz. Eğer sıradan çalışan insanların kendi sorunlarını çözebildiğini kanıtlayabilirsek, özelleştirilen her şeyi tüm satılanları, yani şirketlerin elindeki her şeyi halkın eline geri alma olanağıyla karşılaşabiliriz. Böylece, çok önemli bir dersi o zaman öğrendim, halkın gücü hiçbir zaman hafife alınmamalıdır. Gösterilerde her zaman tekrar ettiğim sloganın: ‘Halk Birleştiğinde, Asla Yenilmez’ in ne kadar doğru olduğunu bir kere daha anladım.”
Özelleştirme, bu şirketlerin ilk amacı. Çünkü bu sayede yaşamın içine sızıyorlar, içtiğiniz sudan soluduğunuz havaya kadar sahip oluyorlar. Kısacası sizleri, bizleri köleleştiriyorlar. Buna karşı durmak bir ideolojinin değil insanlığın sorumluluğudur. Bu yazıları okuyanlar internete girip bu filmleri bulup seyretsinler. Kendinize bunu borçlusunuz. Üstelik çoğunun da Türkçe alt yazısı bulunmakta.
Son Söz:
Para ve kar amacıyla insanoğlu kendini yok etmekte. Kendini yok etmesi yetmezmiş gibi bütün doğayı da mahvetmekte. Bizim anladığımız dünyanın sonu aslında sadece insanlığın sonu olabilir. Biz yok olunca dünya ve doğa yoluna devam edebilir. Bu güzel gezegende kendimizi yok olmaya mahkum etmemiz çok acı. Üstelik bir insanın değil bütün insanlığın ortak işlediği bir suç bu. Bu filmde anlatılan şirketleri yaratan ne? Biz insanlar değil miyiz? Acaba bu filmle de kendi suçumuzu yarattığımız sanal imgenin üstüne atıp rahatlamıyor muyuz? Bizim canavarımız ne şirketler ne başka bir şey. Bizim canavarımız kendimiz iz. Ve en zor savaş da insanın kendisine karşı verdiği savaştır. Aç gözlülüğümüzü, gaddarlığımızı yenmek zorundayız. Buna da her şeyin suçlusunun kendimiz olduğunu kabullenerek başlayabiliriz. Şirket filmi bu başlangıç için iyi bir fırsat sunuyor bize. İyi seyirler…