Banu Bozdemir
İnsanoğlu espri kabiliyetini keşfeder keşfetmez komedinin içine dalmış olmalı… Onu her sanat dalı gibi sinemaya uyarlaması da zor olmamış anlaşılan.
Dünyadan ve ülkemizden komedi simgesi olabilecek birçok ismi ve filmi alabiliriz buraya. Charlie Chaplin, didişen ikili Lorel ve Hardy, ‘O dünya halk kültür mirasına, en üst düzeydeki palyaço ozan olarak geçecek’ denilen Buster Keaton, Bob Hope, Harold Llyod, bizden Kemal Sunal, Adile Naşit, Şener Şen, Müjdat Gezen, Dünya çapında en iyi komedi filmleri arasına girmeyi başaran Hababam Sınıfı serisi, Zeki – Metin ikilisinin naif komiklikleri…
Derken ‘sınırlarımız’ içindeki komedi anlayışımızda son yıllarda bir yan çizme durumu olduğunu, ‘ucuz’ yollu bir güldürme anlayışının ‘belden aşağımıza’ pek bir hakim olduğunu da görmezden gelmemek gerekiyor… Aslında Türk sinema tarihine baktığımızda ‘durum’ komikliklerinin, kara ve kaba komedinin 32 dişimizi hemen gösterivermemizde çok etkin olduğu görülüyor… Türk sinemasının yüzü 60’lardan 70’lere uzarken, sinemanın yüzü de iki yöne doğru kaymıştı. Birisi aslında ‘komik ve gerçekten de bel altı’ olan ve erkekleri peşinden sürükleyen seks filmleri furyası, diğeri de toparlanmaya çalışan toplumsal filmler… Aslında Türk sineması ‘hiciv’ yeteneği güçlü bir sinema. Taşlama olgusu da bir hayli gelişkin… Kibar Feyzo’nun, Züğürt Ağa’nın politik taşlamaları unutulur gibi değildir örneğin. Züğürt Ağa’nın komedisi ciddiyetini bozmaz, ince ince espriler gönderir izleyiciye. Kibar Feyzo 70’lerin sonundan gelen, biraz daha Kemal Sunal’ın ‘aptal’ ayağına yatarak, sisteme ve ağalık düzenine lafını esirgemediği bir komedidir… Zeki – Metin’in ‘taşı toprağı altındır’ diyerek İstanbul’a gelmeleri ve İstanbul’un orta yerini kazmaları da komik ve ironiktir… Kült mertebesine ulaşan, absürd komedi Dünyayı Kurtaran Adam’ın da bu anlamda bir hayli fanı vardır. Bu konudaki örnekleri kat be kat arttırabiliriz.
Şimdi son yıllarda komedi türünde çekilmiş, hiçbirisi akılda kötü espriler dışında bir anı bırakmamış filmlere bakalım… Bir de komedi denince aynı isimlerden oluşan bir ‘komedi çetesi’ oluştuğunu da söylemeden geçmeyelim… Her filmde, üç aşağı beş yukarı aynı isimler, roller, aynı espriler ve aynı mimikler…
Recep İvedik
Vizyona girdiği andan itibaren tartışmaların odağında kaldı. Çok izlenmesi kitlesel yorumlara sebep oldu. Saçlı sakallı, kaba saba bir adamın maceraları, kibar olmaya çalışma ve toplumda tutunma çabaları bazı çevreler tarafından çok sevildi. Herkesin ‘rol model’ aradığı bir dönemde birçok insanın kendini özdeşleştirdiği bir model oldu. İnsanları sinemaya çekiyorsa bir problem yok olarak kabul edildi ve bütün eleştirilerin ortasında ikincisinin çekimine başlandı.
Hababam Sınıfı serisi
Rıfat Ilgaz ve Ertem Eğilmez’in mirası, son olarak 1981 yılında veda ettikten sonra 2003 yılında yeni kadrosu ve yeni bir bakış açısıyla beyazperdeye tekrar merhaba dedi. Hababan Sınıfı Merhaba, Hababam Sınıfı Askerde ve Hababam Sınıfı Üç buçuk gayet zorlayıcı bir biçimde seyirciye sunuldu. Projenin iyi niyetinden kimsenin kuşkusu olmadı ama eskilerin tadını asla vermedi. En sonuncusu 2005’te çekildi. Dördüncü projenin akıbeti belli değil ama çekilmesi düşünülenler arasında… Bir de bu filmde yeni Türk sinemasının komedi oyuncuları yaratıldı diyebiliriz. Espri anlayışı eskilerin hatrına bile çekilir gibi değildi…
Maskeli Beşler/ Irak / Kıbrıs
Ne varsa eski Türk filmlerinde var lafını doğrulayan yapımlardan biri daha. O tatlar evrilip çevrilip tekrar sinemaya uyarlanıyor. Maskeli Beşler de bunlardan biri. İlki nispeten daha iyi, daha duygusal ve daha doğru dürüst bir komedi anlayışı vardı. Film tutunca arkasından Irak ve Kıbrıs’a giden kahramanlarımız komik olayların eşliğinde oranın da tozunu attırdılar. Bu seride de komedinin son dönem isimleri yer almaya devam etti. Eski tatları verdiği söylenemez ama serinin üçlemesi izlenirliği de göstermiş oldu. Üçüncüsü iyice dibe vuran, konusu olmayan, ‘ucuz’ esprilerin cirit attığı bir filmdi. Maskeli Beşli havasından iyice uzaklaşılmıştı.
Neşeli Gençlik
Vur patlasın, çal oynasın tarzında bir gençlik filmi… Apolitik gençliğin geldiği son nokta. Tek dertleri neremi beğendirsem ve karşımdakinin neresi beğensem olan film, tek toplumsal söylemini ‘böyle insanlar da var’ üzerinden yapıyor. Güzel ve aptal kızlarla, şabalak erkekler arasında kurulması muhtemel diyaloglar bu filmde de yer alıyor. Bel altı espriler bir kazanın içinde her daim kaynamaya devam ediyor. Tanınmamış oyuncular bu neşeli gençlik oyununa devam ediyor. Bol frikik eşliğinde…
Çılgın Dersane / Çılgın Dersane Kampta
Genç insanlar denince aklınıza fıkır fıkır tipler gelmesi doğal olabilir. Ama soğuk esprilerle ve bir kızın bacak arasında bir hayli fazla konaklayan kameranın neye, ne kadar faydası olabilir ki… Kafa boşaltmak istiyorum diyen bir seyircinin isteğine bir itirazımız olamaz tabii, ama bu kadar kötü oyunculuklar, olmayan bir konu insanı kötü bir oyunun içine sürüklüyormuş gibi geliyor. Kıvırtalım belki dershaneyi kurtarırız söylemi hiç samimi gelmiyor. Ama ikincisi de çekildi, sonuçta yapacak bir şey yok… Stres atmak lazım, çok doluyuz…
Süper Ajan K9
Sonunda bizim de bir ajanımız oldu. Bu tarz filmlerin yabancı örnekleri nispeten çok daha başarılı. Bu tarz filmlerin formülü üç aşağı beş yukarı aynı ama bizde olmayan bir şey var. Her şey akıyor, yerlerde sürünüyor. Sakarlıkla işi kıvırmaya çalışıyorlar ama o da olmuyor. Komedi denince akla gelen isimler yine arz- endam ediyor. Melih Ekener ve Cengiz Küçükayvaz komik olduklarını sanarak görevlerini yerine getirmeye çalışıyorlar. Filmin tuzu olarak da güzel kadın, eski bir manken olarak yerini alıyor kadroda. Hadi motor. Gülelim mi?
Nekrüt
Komedi unsurlarımızın bir yan kolu uzaylılar ne yazık ki… Onlarla olan kafa kol ilişkimiz, başka hiçbir ırkla kurulmamıştır sanırım. Ayran içen ve cinselliği bilmeyen uzaylılara hayatın tek amacının cinsellik olduğunu öğreten bir millet olarak ne kadar gurur duysak azdır… O kadar ki çirkin karısının ve hayvanları peşinde sapıkça dolaşan adamdan, senaryodaki kopukluklara kadar her şey yerlerde sürünüyor. Bel altı espriler bir an olsun filmi terk etmiyor. Yakın zamanda bu açıdan kült haline gelirse şaşırmamak lazım…
Avanak Kuzenler
Bir insan küfre neden güler? Gülündükçe yönetmenler de dayıyor küfrü… Aslında Avanak Kuzenler teknik ve oyunculuk açısından diğerlerinden kalite açısından bir hayli öne çıkıyor. Ama komediyi ince ince kıvıramayıp, yine tuzak bileşenlerin en kolayından birini alıp çıkarıyor öne. Böyle olunca da asıl gülünmesi gereken şeyler, küfürlü şeylerin arkasında kalıyor.
Kutsal Damacana
Karikatürist Ahmet Yılmaz’ın yazmış hatta Kamil Aydın’la yönetmiş olması bile kurtarmıyor filmi. Birkaç ince esprinin dışında her şey bildik yoldan ilerliyor. Bu da içine şeytan kaçmış kızı, Exorcist parodileri eşliğinde kurtarma filmi… Yazı boyunca aynı şeyleri tekrarlamaktan sıkıldım ama yine güzel kız ve küfürlü esprilerle seyirci toplama yolu. Ama film bazı yerler de o kadar özensiz ki, izleyenler de farkında değildir zaten, izleyici dışında ne toplamaya çalıştığını düşündürtüyor.
Dünyayı Kurtaran Adamın Oğlu
Bu film de ilkinin, trash filmler kategorisinde kült olan Dünyayı Kurtaran Adam’ın başarısından feyz alıyor. Cüneyt Arkın eskisi kadar aktif olamasa da, ilk filmin hatrına filmde yer alıyor. Türkün uzayla ve uzaylılarla imtihanı devrede yine. Çayıyla, çorbasıyla tipik Türkler, gittikleri her yeri bir piknik havasına döndürüyor. Esprilerin yine incelikten uzak olması, tipik Türk esprilerinin uzay boşluğunda dolanıp durması, filmi bir yerlere taşımıyor. Bu kadar teknolojik bolluk içinde kült olma gibi bir şansı da yok…
Plajda
Bazen farklı işler yapacak yönetmenlerin bir anlık gaflet sonucu kötü işlere imza atmasının önüne geçilemiyor ne yazık ki… Afişinin filmin önüne geçen bir cinsellik pompalaması zaten ümitleri baştan yok ediyor. Bazıları Sıcak Sever’in uyarlaması olan film, sahip olduğu konu açılımını pek iyi değerlendiremediği için küfürlü esprilerin ve güzel kızlardan medet umma formülünün kurbanı oluyor. Hem parodi yapmaya soyunup, hem seyirci yakalamaya çalışıyor ama ikisinde de pek başarılı olamıyor ne yazık ki…
Destere
Ünlü Testere serisinin Türk versiyonu. Komik olmaya çalışan versiyonu. Yine kadına ve küfre dayalı sahnelerden medet uman ama bunu bile başaramayan bir film… Konu diye, devamlılık diye, zeka diye bir şey yok. Sadece tiplemelerin Trakyalı olması biraz orijinal gibi durabilir ama güldürme kapasitesi yerlerde sürünen bir film. Bu güldürme anlayışı böyle gelmiş böyle gider anlayışının fazlasıyla etkisi altında. Yani hiçbir çaba yok, sadece gülmeye endeksli bir durum var ama o da yok…
————————————————————-
Recep İvedik’in ilkinin seyirciyi ziyadesiyle memnun etmesi ve hemen ikincisi için kolların sıvanması, yönetmen Turgut Yasalar’ın Şeytanın Pabucu filmini çekmesi, Testere’nin yoğun etkisi altında olan iki genç yönetmenin Destere’ye uzanması, Kadri’nin Götürdüğü Yere Git gibi pek bir ilham verici isimler bulunması bizi de bu yola soktu inanın… Çok direndik ama az gittik, uz gittik ve aslında bir arpa boyu yol gitmediğimizi gördük… Komik olmaya çalışanın hep aynı suda yıkandığına ve yıkanmaya devam ettiğine tanık olduk. Sesimizi duyan olur diye umut edelim…