Fırat Sayıcı
Filmin teklifi size nasıl geldi?
İlk önce telefonla deneme çekimine çağırıldım, deneme çekimine tabi tutulduktan sonra aynı gün içerisinde rolün bana verildiği haberi geldi ve senaryoyu aldım. Senaryo yaklaşık 45-50 sayfaydı, sonra da filme başladık.
Senaryoyu aldıktan ne kadar zaman sonra filme başladınız?
İki hafta içerisinde ben senaryoyu okudum, hazırlandım ve filme başladık.
Peki rolünüze nasıl hazırlandınız?
Senaryo ilk okuduğunuzda aslında sıradan bir hikaye gibi geliyor. Ancak filmde Nuri Bilge’nin çok büyük bir başarısı var. Ben önceden şoförlük de yaptım ve rolümde de bir iş adamının şoförünü canlandırıyorum. Yaşadığım bölgelerde bu tip aileler çok gördüm. Komşularım oldu, arkadaşlarım oldu… Olağan bir şeydi aslında. Senaryoyu okumadan deneme çekiminde başarılı olmamın sebebi budur belki de. Bu yüzden bu rol için özel bir hazırlık yapmadım.
Set süreci nasıl geçti?
Set sürecinde başka türlü olaylar oldu. İnsanın başına böyle bir olay gelince şiddete mi başvurur? Yoksa filmin adında da olduğu gibi üç maymunu mu oynar? Film başladıktan sonra oyunlarım değişmeye başladı. Eşinizin aldattığını hissediyorsunuz, ya da bir şekilde tahmin ediyorsunuz. O andaki davranış şeklinizi belirleme, o kontrolü sağlama… İç dünyanızda ve bunu oyun olarak karşıya yansıtmak çok güç. Böyle bir durumda yönetmeninizden destek istiyorsunuz. Yönetmen bu durumu üç şekilde çekti; sahneyi çekti, sonra alternatif olarak yazdığı sahneyi çekti ve en son doğaçlamaya bıraktı. Yavuz olarak bunu nasıl oynardın, böyle bir şey başına gelse nasıl bir tepki verirdin gibi üç alternatifli sahnelerle çalıştık. Orda işin boyutu çok değişti tabi. Bittikten sonrada bunu daha somut olarak gördüm.
Baştan bu yana oyunculuğunuz da olan gelişmenin farkındasınızdır. Sizce bu yönetmenle mi yoksa kişinin deneyimleriyle mi alakalı?
Biz bunu birbirimize yüklüyoruz sanırım. Bilge bir röportajında “Yavuz hayatının zenginliğini kattı.” diyor. Bende bu bir yönetmen başarısıdır diyorum. İkisi birlikte belki de. Duruşum bakışlarım aynı gözükebilir ama yönetmenin çekim tarzı, sahneyi yorumlayış biçimi biraz daha ifadeleri güçlendirmiş. Klasik Yavuz Bingöl bakışı duruşu gibi gelebilir ama o işin atmosferiyle çok farklı bir güç kazanıyor bence. Çok farklı bir etki bırakmış; ben bunu filmi izleyince gördüm. Bu filmi üçüncü izleyişim oldu ve üçüncüsünde daha fazla etkilendim.
Nuri Bilge ile çalıştınız peki bundan sonra kimlerle çalışmak istersiniz?
Nuri Bilge ile çalıştım ve Cannes’a aday oldum. Bu kariyer açısından çok iyi ama Nuri Bilge ile nasıl buluştuysam hislerim doğrultusunda, bundan sonra da doğru işlerde yine hislerim doğrultusunda olacağıma inanıyorum. Hikayenin iyi olması ve yönetmenin işi biliyor olması yeterli bence ama tabi biraz daha ince eleyip sık dokumak gerekiyor. Gelen tüm teklifleri de çok içten gelerek okuyorum ve içinde kendimi bulabilirsem kabul ediyorum.
Senaryoyu aldığınızda hem oyunculuğunuz anlamında, hem film anlamında böyle güzel bir film olacağının farkında mıydınız?
Ben Nuri Bilge’yi takip eden biriydim. Nuri Bilge hiç inanmıyordu üç kez üst üste bu ödülü alacağına ama ben ilk günden itibaren de bu filmin Cannes’a gideceğini ve Cannes’dan da başarıyla döneceğini de söylüyordum bir içses olarak. Bir yönetmenin üç filminin Cannes’a gidip üçünün de başarıyla dönmesinin çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Tamamı ile fiziksel bir çalışma olan, kadının intihar ederken sizin gölgede kaldığınız sahne için özel bir çalışma yaptınız mı?
Yaptık. Yine üç alternatifle çektik ama doğaçlama yaptığım hali kullanıldı. Çünkü gerçekten çok güzel ve doğru oynadığımı söyledi. Ama doğaçlamayı yaparken tek başınıza özgür değilsiniz yine onun çizdiği çizgi içerisinde doğaçlama yapıyorsunuz ve doğru yolu yönetmen göstermiş oluyor aslında.
Filmde ağır bir sistem eleştirisi var. Bu noktada filmin alt yazılarıyla ilgili bir konuşmanız oldu mu?
Öncelikle çok doğru bir soru sordunuz. Cannes’da yabancı basının sorduğu sorularda sizin sorularınız doğrultusundaydı. Kapitalist sistemle aile ilişkilerinin hangi noktaya geldiğini, sistemi sorgulayan bir şekilde sordular. Bence de doğru, çünkü aile ilişkilerinin, insan ilişkilerinin geldiği nokta sistemle alakalı.
Son üretimlerde sisteme duyulan nefret ortak bir nokta oluşturuyor olabilir mi?
Olabilir. Bunu biraz daha somutlaştırmak gerekir. Çünkü sinema soyut şeylerden oluştuğu için onu somutlaştırarak izleyicinin anlama şekline bırakmayıp daha sert daha radikal bir hale getirebiliriz.
Son dönemlerde 12 Eylül’le ilgili birçok film yapılıyor. Sizce bu ürünler 12 Eylül’ü dert edinmek yüzünden mi var? Yoksa sistem 12 Eylül’ü dışladığı, buna izin verdiği için mi bu tarz filmler yapılabiliyor?
Avrupa birliği uyum yasası çerçevesinde bu tarz yasaların da çıkmasıyla beraber daha esnek, daha özgür filmler yapılmaya başlandı. Bence biraz daha gerçekçi, kendi tarihimizden beslenerek filmler de yapılmalı. Komedi filmlerinin yanı sıra tarihte yaşadığımız bu olaylardan ders alarak filmler yapılmalı ama yapılmıyor. Buradaki suç, sadece yönetmende değil tabi ki. Bu filmi yapmak için belli bir bütçeye sahip olmak gerekir.
Peki bu, ülkemizde bağımsız bir Türk sinemasının olmamasından kaynaklanıyor olabilir mi?
Evet kesinlikle. Yurtdışındaki yapımcılar ve yönetmenler kendilerine ait büyük bütçelerle iyi filmler yapabiliyorlar. Ancak ülkemizde bu imkanların olmaması da bu tarz filmlerin yapılamamasına sebep oluyor.
Son olarak, ileride yönetmenlik yapmayı düşünüyor musunuz?
İleride kendi hikayelerimden yapmayı düşünüyorum. Ancak yönetmenlik yapabilmek için teknik donanıma sahip olmak gerekir. Bu işi Nuri Bilge Ceylan gibi profesyonelce yapamam tabi ki. Ama teknik bilgiye sahip ve kendisine güvendiğim bir görüntü yönetmeninden yardım alarak ortak bir çalışma yapmak isterim.