Fırat Sayıcı
Özgürlük için öldüresiye yarış…
“Ölüm Yarışı” için, ilk başta iki konuda anlaşalım… Birincisi filmin başrolü Jason Statham, ikincisi filmin yaratıcı yönetmeni Paul W.S. Anderson hakkında… “Taşıyıcı 2” ve “Özgürlük Savaşçısı” gibi birkaç filmi dışında, Jason Statham’ın rol aldığı, adrenalin yüklü aksiyonların seveni çok. Keza, Paul W.S. Anderson’un kreatif yönünden çıkma, “Mortal Kombat”, “Event Horizon”, “Alien vs. Predator” ve “Resident Evil” gibi filmlerde olduğu gibi… Sinema seyircisi tarafından el üstünde tutulmasalar da, es geçilmedikleri aşikar. Sinemada eğlencelik zaman dilimi vaat eden bir aksiyon için, yeter de artar bile. Daha ne olsun?
Suç oranının arttığı ve dolup taşan hapishanelerin özel şirketler tarafından işletildiği, karamsar bir yakın gelecek… Dünyanın en ünlü hapishanelerinden birine işlemediği bir suçtan dolayı getirilen Ames’in diğer suçlulardan bir farkı var. O eski bir Nascar şampiyonu. Ames (Jason Statham), bu hapishanede yapılan, tüm dünyada çok izlenen ve ödül olarak özgürlüğün sunulduğu ölümcül yarışmanın yeni favorisi. Haksızlığa uğrayarak hapse zorla alınan Ames, hapishane müdüresi (yetenekli aktris Joan Allen) Hennesey’in kirli tuzağını öğrenir öğrenmez, seyircinin bile son ana dek anlayamadığı bir plan kuruyor. B sınıfı filmlerin kült kralı Roger Corman’ın “Ölüm Yarışı 2000” (Sylvester Stallone, David Carradine) adlı filminin yeniden yapımı, yine Anderson’un zeki kalemi sayesinde, zamanın nasıl geçtiğini size unutturuyor. Eksiksiz senaryosu ve aksaksız ritmi ile, sizi kimi zaman Jason Statham’ın kullandığı arabanın içine oturtuyor, kimi zaman da hapishanenin soğuk duvarları arasında kader arkadaşlarınızla birlikte özgürlük hasreti çektiriyor. Reyting sisteminin yakın gelecekte ulaşabileceği dehşetengiz boyutları, para ve ün için, insanoğlunun içine düşebileceği kan dondurucu psikolojik durumları, işsizlik ve çaresizlik karşısında aklı selim bir adamın bile (Ames’in Koçu) hapishaneyi bir ev gibi görmesi, filmin yardımcı kavramları.
Bir insanın kendi özgürlüğü için, hiç tanımadığı adamları, ölümcül bir araba yarışı sırasında öteki tarafa yollamaya çalışması, kendi başına bir insanlık acizliği iken, bir de üstüne insanoğlunun temel dürtülerinden olan intikam duygusu eklenince, Jason Statham’ın rahatlıkla altından kalktığı Ames karakteri, beyaz kanatları olan bir ölüm meleğine dönüşebiliyor. Üstelik seyircinin de buna hak vermesi sağlatılıyor. Tabi ki sinema sektörünün, özellikle de Hollywood’un sevdiği ucuz bir senaryo numarasıyla; “Ailemi öldürdünüz. Şimdi intikam zamanı!”
Aksiyon sinemasında filmin dinamiğini iyi ayarlamak ve seyirciyi koltuğa çivilemek için en önemli unsur, kurgu. Görünen köy kılavuz istemez. Kariyerindeki birkaç filmle A sınıfı yönetmenler listesine çoktan giren Paul W.S. Anderson, bu kozu çok iyi kullanıyor. Ne aks atlıyor, ne de gereksiz sıçramalar yapıyor. En hızlı yarış sahnelerinde bile Jason Statham’ın yüz ifadelerini seyirciye yansıtmayı biliyor. Sanırız, Jason Statham, Anderson’la birçok kez daha çalışmak isteyecektir. Bize de keyifle onları seyretmek düşer…