Aynalar sırrımı gizler!

Banu Bozdemir

Sinemayı ‘ayna’ ile kıyaslarsak, sinemanın toplumun ‘aynası’ olduğunu belirterek, toplumsal bir söylemle başlayabiliriz… Gerçek hayatta ise ayna sır ve gizem içerir. İnsanın birebir yansıması olurken, aksini gösterir aynı zamanda… Aynanın ardındaki, yansıttıkları insanoğlu için tam bir muammadır o yüzden…

AYNANIN SİNEMASAL GÖZÜ
Tarkovsky’nin ‘Ayna’sı yönetmenin kendine, ailesine, ülkesine bakışıdır, aynanın yansıttığı bir ortamdan… Bir rüyadır aynı zamanda, şiir gibi akar aynanın sırları arasından, başka bir doğallıkla dökülür anne ve babanın ağzından… Derinlikli ve incelikli bir filmdir…
Shining de karşımıza çıkan aynaların gerçekliği, deliliği ve öldürme duygusunu yansıtış biçimi de bir hayli ilginçtir… Ölüm ve kaçış duygusu aynaların içinde birbirine karışarak bize yansır… Gerçeğin kendisi ve aksi konusunda kafası karışık bir rota çıkarır izleyiciye Kubrick… Piano’da gelgitli ruh hallerinin yansıtıcısı olarak başarılı bir şekilde kullanılır…
Vampirlerin aynada görülmemesi, ruhlarının olmadığı inancıyla bağdaştırılır. O zaman aynaların ruhun yansıtıcısı olarak uhrevi bir işlevleri olduğunu da belirtebiliriz…
Ayna, görülmeyeni görme, gösterme konusunda da kusursuz bir yardımcılık üstlenir. ‘The Others’da, yüzleşme ve gerilimin artması amacıyla kullanılır ayna…
Tabii çocukluğumuzun fenomeni Pamuk Prenses’teki ‘Ayna ayna söyle bana’ lafını da unutmamak lazım. Gelelim filmimize…
Gerilim mevzusuna iyi kafa yoran ve başarlı işler çıkaran Uzakdoğu filmleri, teker teker Hollywood tarafından hüpleniyor…
Filmin yönetmeni birçok ülkede yasaklanan Yüksek Tansiyon filmi dikkatleri üzerine çeken Alexandre Aja… Tepenin Gözleri de kendilerinindi. Orijinali Wes Craven’e aitti tabii… Aynalar da Güney Kore yapımı In the Mirror’un yeniden çevrimi…
Filmdeki korku faktörü, olabilecek tüm yansıtıcı düzlemlerle (pencereler, su, TV ekranı, bıçak yüzü, resim çerçeveleri gibi) şeytanın ölümcül yollarına dönüştürülüyor. Sonunda kahramanımız, yansımasını ele geçiren kendi içindeki canavarlarla savaş vermek durumunda kalıyor.

Eski bir polis olan Ben Carson, birkaç yıl önce yangında kül olan ve personeli ölen bir mağazada gece bekçiliği yapmaktadır. Yangından sadece geriye birkaç ayna kalmıştır.
Halen mağazada bulunan bu aynalar, kendisi ile temasa geçemeye başladıktan sonra Carson, ailesini korumak için aynalara gizlenmiş kötü ruhla mücadele etmeye başlar. Yani aynalarla dolu, insanın kendini aynalarda farklı biçim ve ruh halinde gördüğü filmlerden biriyle karşı karşıyayız… Ama adamın alkol bağımlılığı yüzünden evinden ve işin den uzaklaştırılması, karısının doktor olması, karısının adamın ruh halini alkole bağlaması ve sonrasında mevzuu anlayıp çırpınması gibi klişeler zaman zaman sinir bozucu hale gelebiliyor… Ve hatta konu o kadar anlamsız bir dallanma budaklanma arz ediyor ki bakalım yönetmen konuyu aynalara nasıl bağlayacak diye düşünüyorsunuz… O yüzden uzun bir bocalamadan sonra konu bağlanıyor… Çocukların aynalarla olan iletişimi burada da vurgulanıyor, Shining’de olduğu gibi… Aslında artık sinemada konu geri planda kalıyor… Klişeleşmiş efektler burada da vurgulanıyor, duyguyu bile aynalardan çıkarıp içimize sokmak durumunda kalıyoruz…

 

 

 

Banu Bozdemir
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu. Sinema yazarlığına Klaket sinema dergisinde başladı. Dört yıl Milliyet Sanat dergisi ve Milliyet gazetesinde sinema yazarı, kültür sanat muhabiri ve şef yardımcısı olarak çalıştı. İki yıl Skytürk Televizyonunda sinema, sanat ve ‘Sevgilim İstanbul’ programlarında yapımcı, yönetmen ve sunucu olarak görev aldı. Antrakt Sinema Gazetesi’nde iki sene editör olarak çalıştı. Tarihi Rejans Rus Lokantasına hazırlanan ‘Rejans Tarihi’ ve ‘Rejans Yemekleri’ kitabının editörlüğünü yaptı. Rejans Rus lokantası başta olmak üzere birçok şirketin basın danışmanlığı görevini üstlendi. Film + sinema dergisine Türk sineması röportajları yaptı. Küçük Sinemacılar, Benim Trafik Kitabım, 'Çevremi Seviyorum' adı altında on iki tane ‘çevreci’, dört tane fantastik çevre temalı yirminin üzerinde çocuk kitabı bulunuyor. Sosyal medyada yolunu kaybeden bir genç kızın maceralarını anlattığı ‘Leylalı Haller’ yazarın ilk romanı. Kaşif Karınca ise beyaz yakalılara çocuk kafasıyla yazdığı ufak bir yaşam manifestosu özelliği taşıyor. TRT’ye çektiği ‘Bakış’ adlı bir kısa filmi bulunuyor. Halen aylık sinema dergisi cinedergi.com'un editörü, beyazperde.com ve öteki sinema yazarı. Kişisel yazılarını paylaştığı banubozdemir.com sitesi de bulunan yazar filmlerde ve festivallerde jüri üyesi olarak görev alıyor, filmlere basın danışmanlığı yapıyor, sinema ve kısa film atölyelerinde ders veriyor. Çocuklarla sinema ve çevre atölyeleri düzenliyor.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.