İyilik ve kötülüğün ortasında ne yapar ki insan?
Banu Bozdemir
Çocuk edebiyatının uçsuz bucaksız bir hayal dünyası olduğunu, çocuklar için tasarlanan dünyanın sınır tanımadığını, çocuk kitapları yazmaya başlayınca bir kez daha anladım. Tolkien’le başlayan C.S. Lewis’le devam eden ve ‘Harry Potter’ı yazarken Narnia Günlükleri’nden esinlendiğini söyleyen Rowling’e kadar fantastik dünyanın kapıları birbirine benzeyen, bazen birbirini tamamlayan ve bazen kalıplaşmış imgelerle dopdolu…
Narnia Günlükleri’nin başlangıcı aslında her çocuğun hayali. Tavan arası, başka bir dünyaya açılan bir kapı. Farklı yaratıklar, bizim algılarımız dışında yaşanan atışmalar…
Fantastik edebiyatın yansıması mutlaka iyiyle kötünün çatışmasında yer buluyor kendine… Tıpkı Yüzüklerin Efendisi ve Harry Potter serisinde olduğu gibi… İyiliğin özenilesi ve tercih edilen bir durum olduğunu göstermek için yapılmayacak şey yok bu dünyalarda…
KARİZMATİK VE GÜÇLÜ İMGE
C.S.Lewis ve Tolkien ardışık yazarlar örneğin… Yani Lewis Tolkien’in halefi aslında…
Aslında ilginç bir hayat hikayesi var Lewis’in… Ateist bir yazarken, 30’lu yaşlarda çark ederek Hıristiyanlığa geçiyor. Biraz önce de bahsettiğim gibi iyilik ve kötülük kavramlarının içinde daima. Onları çatıştırmaktan zevk alıyor. Hatta Narnia Günlükleri’ndeki aslanın İsa’yı temsil ettiğini söylemiştir. Filmde aslan imgesinin de ne kadar güçlü olduğunu görebiliriz.
İkinci filmimizde kardeşlerin bir şekilde yine Narnia’ya geçiş yapmasıyla başlıyor. Kardeşlerin dolaptan Narnia ülkesine geçip orada huzuru sağlamasının üzerinden bir yıl geçmiştir neredeyse. Normal şehir yaşamlarına dönen kardeşler bu kez dolaptan değil, bir metro istasyonundan Narnia’ya geçiş yaparlar. Ama Narnia ölçütüyle geçen zaman 1300 yıldan fazladır. Onların yokluğunda Altın Çağ sona ermiş ve başka bir devir başlamıştır. Mistik dünyanın sakinleri bir avuç kalmış ve ormanın gizli köşelerinde yaşam savaşına başlamışladır. Aslan da huzursuzluk ortamında çareyi gözden kaybolmak da, ihtişamının arkasına sığınmak da bulmuştur… Burada da aslana yüklenen İsa imgesi düşüşte aslında. Huzursuzluk ve kötülüğün nüksettiği noktada genelde bir kurtarıcı yollanır. Burada bizim gördüğümüz kadarıyla kurtarıcı konumundakiler dört kardeş. Aslan daha uhrevi bir güç olarak, mistik kökenini kuvvetlendiriyor…
Prens Kaspiyan ise iyiler tarafında ama kötülere karşı tek başına gelecek gücü yok… İyilerin saklandıkları yerden çıkması, güç birliği yapması ve kötülerle savaşması gerekir… Ve savaş başlıyor…
FANTASTİK GEÇİŞLER
Fantastik öğelerin birbiriyle kurdukları iletişim filmler arası geçişlerle de destekleniyor. Örneğin Yüzüklerin Efendisi’ndeki yürüyen ağaçlar burada da kullanılıyor ve bütün bu geçişler fantastik edebiyatın kullanılası öğeleri olarak haneye yazılıyor. Yani biz de kullanabiliriz bu ağaçları, Orgları, Elfleri, kara cüceleri… Çok da keyifli olur, bir gelenek devam gider böylece…
İlk filmle ikinci film arasında da epey farklar var aslında… Olaya giriş yapan birinci bölümler genelde daha sade tutuluyor ama ikinci bölümler destansı savaş sahneleriyle epey bir zenginleştiriliyor. Gizem ve olayı sahipleniş artıyor… Aslında bu da birazcık çocuk havasından çıkarıp, daha fazla yetişkinlere yaklaştırıyor.
Narnia Günlükleri: Prens Kaspiyan serinin ikinci kitabından uyarlama… Yani arkada daha beş kitap var. Zaten kitaplar en uzun ömürlü ve yaratıcı kitaplar serisinin başını çekiyor. Onların da filme çekilmesine kimsenin itirazı olamaz herhalde…
Yönetmenimiz Andrew Adamson Shrek’le gönüllerimize taht kuran Andrew Adamson. Ama ilkinin benim açımdan daha farklı, özgün ve sinematografik olduğunu söyleyebilirim… İlkini izlediğimde büyülenmiştim. İkincisi keyifli bir seyirlik olmuş diyebilirim kısaca…