SERDAR AKBIYIK

Ekim/de vizyone girecek Aşk Tutulması filminin başrol oyuncusu Fahriye Evcen başlıkta da gördüğünüz gibi iddialı bir laf attı ortaya. Yeni filminde Tolga Sayışman’ın canlandırdığı br gence aşık olan Pınar adlı karakteri canlandıran Evcen’in en büyük rakibi Fenerbahçe. Fanatik genci Fenerbahçe sevdasından döndürüp mutlu bir beraberliğin peşinden koşan karakteri canlandıran Evcen gerçek hayatta erkeklerin bu kadar çok futbolu ve arabaları sevmesinin sebebi olarak duygularını bastırmalarını gösterdi. Daha neler neler dedi genç yıldız. Buyrun Evcen’in dünyasına…

Aşk Tutulması projesinin içinde yer almanızın sebebi nedir?

Senaryoyu okuduğumda kendimi görebiliyorsam karakterde bu doğru bir senaryodur benim için. Özellikle bu senaryoda ekstra bir şey oldu. Bir önceki filmim “Cennet” psikolojik dramdı. “Aşk Tutulması” ise romantik komedi. Dramlarda çok yoğun hisler yaşıyorsunuz. Bu senaryoda ise karakteri çok sevdim çünkü eğlenceliydi. Teklifi kabul etmemin sebeplerinden biri de şuydu, romantik komedi ülkemizde çok eskiden beri yapılmıyor. Romantik komedi yok. Ya komedi ya da dram var. Dramlarımız başarılı komedilerimizin ise kendi içinde bazısı başarılı bazısı değil. Aksiyon da denendi. Bütün bunlara rağmen romantik komedi yok. Halbuki her tür yapılmalı. Çünkü her tür filmin izleyicisi var. Benim içim de büyük bir şans, özellikle “Yaprak Dökümü” gibi üç senedir ağır dram içeren bir dizi de oynuyorum. Seyirciye biraz farklı yelpazeyi göstermek gerekiyor. TV’de seyirciye çok fazla çeşit göstermek imkanı olmuyor. Henüz çok genç bir oyuncuyum ve tek tip devam etmek istemiyorum. Seyirciye kendi adıma farklı yelpazedeki rolleri oynayabileceğimi göstermeliyim. Aşk Tutulması bunun için çok iyi bir fırsat.

Karakteriniz ile ilgili bilgi verebilirmisiniz?

Karakterimin adı Pınar. Çok yönlü bir kız. Annesine babasına şımarabilen, işinde çok başarılı, daha ciddi pozlarda. Arkadaşlarına, hayata karşı farklı bir duruşu var. Kendi içinde çok duygusal bir kız ama bunu dışarıya yansıtamıyor. Aşka küsmüş, erkeklere küsmüş bir kız. O yüzden benim hoşuma gitti. Çok katmanlı bir rol. Bu anlamda şanslıyım. Böyle farklı bir karakteri oynayabilmek beni çok cezbetti. Filmin dram yönüne baktığımızda bunu Pınar karakteri taşıyor.

Tolga Sayışman bir Fenerbahçe fanatiğini canlandırıyor. Bu aslında sosyolojik bir olgu.

Tolga’nın oynadığı Uğur karakteri ülkemizde pek fazla görünmeyen bir karater. Çünkü romantik ve duygusal bir karakter. Erkekler çoğunlukla futbol fanatiği veya arabaya büyük ilgi duyuyor. Erkeklerde duygusal yön bastırıldığı için farklı ilgileri oluyor ve duygusal olamıyorlar. Ülkemizdeki erkeklerde böyle bir şey var. Hepsi değil ama yüzde altmışı, yetmişi böyle. Şimdi Uğur da Fenerbahçe sevgisini görüyoruz. Çok fanatik. Ama sonrasında bu fanatikliği bir tarafa bırakıp aşık olabiliyor. Sonrasında bu fanatiklikle aşk bir araya gelip film bir sürprizle sonlanıyor. Filmin sonunda Fenerbahçe, Pınar ve Uğur arasında çok güzel bir üçgen oluşuyor.

İzleyici sizi “Yaprak Dökümü”ndeki Necla karakteriyle tanıdı. Karakterin sizle fazla anılmasından rahatsızlık duyuyor musunuz?

Rahatsız değilim. Çünkü profesyonel anlamda iki senedir bu işi yapıyorum. Bu iki senede bu söylediklerinizi hissettim diyemem. Hani bu 10 sene sonra hala üstüme yapışmış bir rol olursa o zaman ters giden bir şeyler var derim. Ama tabii bunun önlemini almak lazım. Oyuncu hayat içinde ne varsa bunu yansıtmak zorundadır. Al Pacino sadece dramlarda, Jim Carrey sadece komedilerde oynamıyor. Bunların hepsini içiçe yapıyorlar.

Türk Sineması’nda bir konu darlığı söz konusu ise bunu sebebi sizce nedir?

Bir tema seçiliyor ve senelerce o tema üzerinden projeler yapılıyor. Mesela aşiret teması üzerine yıllarca filmler diziler yapılıyor. Daha sonra başka bir temaya geçiliyor sanki modaymış gibi bütün filmler diziler onu işlemeye başlıyor. Kendi içinde bir çeşitlilik içermiyor üretimler. O anlamda biraz kısırız. Çok çeşitli hikayeler yaratabiliriz. Bu topraklar buna çok uygun. Hem tarihi açısından hem ülkenin dokusu açısından buna çok uygun bir coğrafyadayız. Bunları denemiyoruz.

Sinemamızda erkek karakterlerin ağırlığı olduğu görüşüne katılıyormusunuz?

Ben bunu böyle hissetmedim. Bir proje içersinde her karakterin bir fonksiyonu vardır. Hikaye gereği bir karakter daha öndedir. Erkeklere veya kadınlara yönelik bir hikaye olması bağlamında bu karakterlerden biri baskın olabilir. Kadın erkek ayrımı yapmadan ortak noktada da olabilirler. Ben erkek egemenliğini hissetmedim. Eğer böyle bir şey varsa ben kendi adıma konuşayım. Bir projede oluyorsam kendi karakterimin fonksiyonuna bakıyorum. Fonksiyonel olarak zayıf bir karaterse yapacak bir şey yok, oynamayacaksınız o zaman. O projede bulunmayacaksınız.

Siz Almanya’da doğmuş büyümüş bir isimsiniz. Fakat oyunculuk kariyeriniz Türkiye’de başladı. Halbuki Almanya’da da birçok Türk oyuncu var. Oradakini ayrı bir yapılanma olarak mı görmeliyiz. Yoksa Türk Sineması’nın içinde kabul edebilirmiyiz?

Onlar Türk sineması içinde değiller. Bir ton isim sayabilirim. Almanya’da çok fazla Türk oyuncu var. Özay Fecht, Haluk Piyes, Mehmet Kurtuluş var, bu isimler yıllardır Almanya’da. Özay Fescht 30 yıldır Almanya’da, başarılı da bir oyuncu. Ama Türkiye’de Özay Fescht denildiğinde tanınmıyor. Dolayısıyla bu isimlere Türk Sineması içinde diyemeyiz. Ben, evet o kadronun içinde yer almadım. Türkiye’de bu işe başladım ama oraya taşıyacağım. Oradaki oyuncular Türkiye’ye taşımaya çalışıyorlar bense oraya gitmeye çalışıyorum. Aslında bunu Almanya ila sınırlamamak lazım. Dünyanın heryerinde bu mesleği yapabilirim. Türkiye’de başladım bu mesleğe ama Almanya’da da başlayabilirdim. Eminim oradaki ortam da Türkiye kadar zevklidir. Zaten benim için Türkiye ile Almanya bir elmanın iki yarısıdır. İki taraflada bağımı asla kopartamam.

Dizi oyunculuğubüyük bir koşuşturma içeriyor. Bu yeni oyuncuların gelişmesi anlamında bir kısırlık getirir mi sizce?

Aksine dizi oyunculuğu çok fazla geliştiriyor bence. Dediğiniz gibi hazırlanma süresi çok kısadır TV’de. Bir gecede elinize senaryo gelir ve sizin rolünüze hazırlanmanız gerekir o kısacık anda. Bundan çok şey öğrenebilirsiniz veya hiç bir şey öğrenmeyebilirsiniz. Bu size kalmış. Bu döngü bana çok şey kattı. Ben bir okumayla rolüme hazırlanmaya alıştım. Benim için büyük antremandır. Bu sayede sinemada da elime senaryo geldiğinde onu kısa sürede doğru okumayı öğrendim. Televizyon bana tempolu ve doğru çalışmayı öğretti.

Peki sanatsal anlamda başarılı filmler beklenilen gişeyi yapmıyor. “Cennet” filmi de gişe olarak geniş kitleleri seslenemedi.

Bunu ben de hissediyorum. Bu üzücü. Herkes bunun farkında. Değiştirmeye çalışsak olmuyor. Değiştiremiyoruz. Popüler sinemada olacak, bağımsız filmlerde yapılacak ve hepsinin kendi içinde bir izleyicisi olması gerekiyor. Ama Türkiye’de bunu yakalayamadık. Bu çok üzücü. “Cennet”te çalışırken çok büyük keyif aldım. Çok farklı bir iş oldu. Galiba Türkiye’de seyirciye sürekli alıştığı üretimleri vermekten vaz geçmemiz lazım. Çünkü farklı bir şey verdiğinizde onda kendini bulamıyor. O yüzden farklı olan işler iş yapmıyor. Alışıldık işlere bakın iş yapıyorlar. Tabii “Cennet”i biz bile bile yaptık. Biz biliyorduk ki bunu belli bir kitle izleyecek. Yine böyle bir senaryo gelsin elime, benim benimsediğim ama gişede fazla şansı olmayan bir iş olsun ben yine oynarım.

İkinci setiniz ikinci yönetmeniniz. Ne gibi farklar gördünüz?

Farklı bir coşku getirdi. Gerçekten Murat soyadı gibi şeker gibi bir adam. Bütün kadro öyle. İki filmde de şöyle bir ortak nokta var. Biray Dalkıran da, Murat Şeker de çok genç yönetmenler. Bu da genç oyuncular için bir şans. Benim için öyle. Çünkü yönetmenle herşeyi paylaşabiliyorsun. Bir fikir sunduğunda beyninde bir kalıp oluşmadığı için henüz ona göre şekillendirmiyor sizi. Oyuncuyla paylaşıyor ve yönetmenle oyuncu birlikte şekillendiriyorlar rolü. Bu oyuncu içinde çok önemli yönetmen için de çok önemli. Çünkü daha verimli oluyorsun. Genç, anlayışlı, fikri açık yönetmenlerle çalıştığım için çok şanslıyım. Bu iki filmde de böyle oldu. Bu demek değil ki eski değerli yönetmenlerle çalışmam. Sadece işi yaparken biraz daha üstüme yük binmiş gibi hissederim. Biraz daha baskı altında çalışırım galiba.

Sizi Monica Bellucci’ye benzetiyorlar. Bir idolünüz var mı?

Benim hiç bir idolüm yok. Bir oyuncunun idolü olması demek onun izinden yürümek demek. Onu örnek alıp onun gibi işler yapmak demek. Bu kopya işler yapmak demek. ben asla kimsenin kopyası olmak istemiyorum. Ben Fahriye Evcen’im ve kendi çizgimde ilerliyeceğim. O yüzden idol olarak ne Hollywood da ne de Türkiye’de idolüm yok. Ama beğendiğim oyuncular var. Mesela Al Pacino’nun bütün filmlerini yüz kez seyrederim. Uma Thurman’ı çok beğenirim. Ama kimse idolüm olamaz. Monica Bellucci zaten idolüm olamaz. Beni benzetiyorlar, belki andırıyoruz tip olarak.

Peki sinema olarak yeni proje var mı?

Ne yazık ki yok. Zaten Yaprak Dökümü önümüzdeki sezonda devam edecek. Vakit kalmıyor.

Ama anladığım kadarıyla Avrupa’da da yeni projeler düşünüyorsunuz.

Ben öncelikle Türkiye’de bu işi devam ettireceğim. Ama Almanya’da da birkaç çalışmamı görebilirsiniz ilerleyen zamanda.

 

 

 

 

Serdar Akbıyık
1967 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyal Antropoloji Bölümü'nü bitirdi. Erol Simavi Vakfı Gazetecilik Bursu'nu kazanıp iki yıllık eğitimden sonra Hürriyet Gazetesi'nde istihbarat muhabiri olarak mesleğe başladı. 1992 yılında Hürriyet Yazıişleri'ne geçti. 1993'te Spor Gazetesi'ni kuran grupta yer aldı. 1996'da Hürriyet Yazıişleri'ne döndü. 1999'da Star Gazetesi kuruluşunda bulunmak için Hürriyet'ten ayrıldı. 2000-2001 yıllarında Almanya'da Star Gazetesi'ni çıkaran grupta Yazıişleri Müdürlüğü yaptı. 2002'de Türkiye'ye dönüp Star Grubu'na bağlı olan ve yeniden yayımlanan Hayat Dergisi'nde görev aldı. Hayat Dergisi'nde ve Star Gazetesi'nde sinema eleştirmenliği yaptı. 2004 yılında Star Gazetesi Yazıişleri Koordinatörlüğü görevine getirildi. Halen Star Gazetesi İnternet Yayın Müdürlüğü ve sinema eleştirmenliğini sürdürmektedir. Star Gazetesi, Kral Müzik Dergisi ve internette çıkardığı Cinedergi'de sinema yazıları yayımlanmaktadır. 2007 yılında "Türk Sineması'nı Yönetenler" adlı yönetmenlerle yaptığı röportajları kapsayan bir kitap çıkardı.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.