ÖZKAN GÜVEN
Ara filmindeki performansıyla Altın Koza Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazanan Selen Uçer Boğaziçi Üniversitesi Kimya bölümü mezunu. Annesi ve babası da kimya mühendisi olan Uçer, ‘Eğlenmek için ailemin yaptığı işi değil oyunculuğu seçtim’ diyor
Yüzünde silmek isteyip de silemediği bir hüzünle oturuyor karşımda. Röportaja gelirken yaşadığı tatsız bir olayın gerginliğini bir türlü üzerinden atamıyor. O olumsuz elektrik altında söyleşiye başlıyoruz. Ama ilerlemiyor. Sonra susuyoruz. Kapatıyoruz ses kayıt cihazını… Havadan sudan konuşmaya başlıyoruz. İkimiz de normale dönüyoruz bir süre sonra. Selen Uçer hakkındaki ilk izlenimim şu: Çok zeki, hayatta ne yapması gerektiğini bilen insanlardan… Sinemaya, şarkı söylemeye, tiyatroya aşık. Yer aldığı işleri bir çırpıda anlatalım.
Haldun Dormen’in yönettiği Kantocu oyunundaki performansıyla Afife Jale’ye aday oldu. DOT’ta Böcek oyununda adından çok söz ettirdi. Anlat İstanbul filminde küçük bir rolü oldu. Ümit Ünal’ın Ara filminde başrol onundu. Filmdeki rolüyle Altın Koza Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazandı.
ŞARKICILIK DA YAPTIM
Boğaziçi Üniversitesi’nde kimyayı bitirdikten sonra neden kimyager olmadınız?
Ben mühendis bir ailenin çocuğuydum. Annem ve babam kimya mühendisiydi. Zaten benim de o evden çıkıp kimya okumamak anormal, tesadüf de değildi. Evden böyle bir beklenti vardı ama ben oyunculukta karar kıldım. Boğaziçi Üniversitesi’ni bitirdikten sonra ABD’ye gidip dört yıl orada kaldım. Oyunculuk mastırı yaptım. Önemli olan mastır yapmak değil. Hayatta yaşadığındır, kendindeki malzemeyi nasıl kullandığındır. Oraya gidip başka yaşamları anlamaya çalıştım. Şikago’ya giderken aynı zamanda İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Şan bölümünde okuyordum. ABD’deyken tiyatro yaptım, küçük yerlerde şarkı söyledim. Aksanımdan dolayı tiyatrodan çok şarkı söyledim açıkçası. Şarkı söyleyen bir oyuncuyum ben. Operayı seçmem için burslar geldi ama müzisyenliği seçmedim, oyuncu olmak öncelikliydi benim için.
Oyunculuğa geliriz ama kimya mühendisi olan anne ve babanın bulunduğu bir evde yaşamanın nasıl bir şey olduğunu anlatın. Sıkıcı değil mi?
Biri öğretmen, diğeri marangoz çocuğuymuş. İkisi de kimseden yardım almadan hayat kurmuş insanlar. Beni de öyle yetiştirdiler. Annem ve babam çok doğrucuydu. Bana doğrucu ve gerçek olmayı öğrettiler. Böyle yaşamak gerçekten zor bu ülkede. İki zeki insan vardı her zaman evin içinde. Kimse kimseyi kandıramıyordu. Evde herkes zeki olunca yalan da söyleyemiyorsunuz çünkü anlaşılıyordu. Sanki evde sürekli satranç oynanır gibi bir hava vardı. Babam kızacak bana saçmaladığım için (gülüyor). Sıkıcı olmuyor mu evin hali? Bilmem… İşte, ben eğlenceli olsun, eğleneyim diye oyuncu oldum galiba.
FİLM 13 GÜNDE ÇEKİLDİ
Oyunculuğun nesi cezp ediyor sizi?
Hikaye anlatmayı çok seviyorum. Oyuncular hikaye anlatıcılarıdır. Hikaye de güzelse dünyanın en zevkli işini yapıyorsunuz. Yaptığın iş yıllar sonra takip edilir, seni birileri izler. Senin aktardığın hikayeden, karakterden dolayı hayatları değiştirirsin. İnsan olarak bizi besleyen şeyler bunlar.
Bu kadar zamandır işin içindesiniz ama adınızı yavaş yavaş duyuyor Türkiye, değil mi?
Hayat güllük gülistanlık değil elbette. Değişik bir yoldan geldim. Kendimi tanıtmak ve ifade etmek için uzun uğraşlar verdim. Hala da devam ediyorum. Konservatuar okumadığım için insanlar benim ne yapmak istediğimi net olarak göremediler. Ben göstermemişimdir belki de. Ben oyuncu olmak istiyordum liseden beri. Ama kimya okumak durumunda kaldım. Boğaziçi Oyuncuları arasında yer aldım. Dış kulvardan yürüdüm hep.
Size En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazandıran Ara filmi hakkında ne söyleyeceksiniz?
Film tek planda çekildi. Dört karakterin 10 yıllık sürecini kapsıyor. İnsanların tatminsizliklerini, arada kalmışlıklarını anlatıyor. Para için tüketen, yalanlar içinde arada kalmış insanlar bunlar.
Sette ilginç olaylar yaşandı mı?
13 gün gibi kısa bir sürece çekildi bu film. Bütçe sorunu vardı. Üç ay prova yapmıştık. Filmdeki herkes tiyatro kökenli olduğu için mekana girdiğimizde herkes ne yapacağını biliyordu zaten.
Kendi değerimi bilmiyorum
‘BEN iyi biriyim. İyi olmak zordur’ diyor Selen Uçer. Ama kötü taraflarından da bahsediyor: ‘Kendi değerimi bilememek ve öfkelenmek en kötü huyum. Bende odak kaybı var sanırım. Kafam eskiden daha karışıktı. Su içmek için mutfağa giriyordum, unutuyordum orada ne yapacağımı başka bir şey yapıyordum. Öfkeli, depresif halimi sevmiyorum. Beklentiden oluyor bunlar. Fazla şey bekliyorum belki de hayattan. Anlaşılmayı bekliyorum. Hikaye anlatmak istiyorum, dinlemek istiyorum.’
DİZİLERE BAYILMIYORUM AMA ÖNEMLİ BULUYORUM
Evet, bayılmıyorum ama televizyon dizileri bizim para kazanma aracımız. Nitelikli, niteliksiz elinizde ne malzeme varsa pişirmek zorundasın. Televizyonu açıp dizi seyretmem ama onları kötülemiyorum da. Çünkü çok önemli buluyorum dizileri. Zamanında Dostlar Tiyatrosu’nda bir oyun sahnelenirken hayat duruyordu. Şimdi caddeler bir dizi için boşalabiliyor. Bu gerçeği fark etmek gerekiyor.
TÜRK SİNEMASINDA KADIN YOK
* Türk sinemasında kadın hikayeleri yerine hep erkek hikayeleri anlatılıyor. Böyle bir sorunu var sinemamızın. Tamam, anlatıyorsun ama kadın karakterler bari olsun. O bile yok. Kadın karakter fotoğraf gibi öyle görünüyor. Bir sürü hikayede kadının derdini, hikayesini görmüyoruz.
* Türk sinemasında her şeyin olması gerek. Yumurta’yı Recep İvedik seyircisi beğenmeyebilir ama yapılmalı. Hem gülüp eğlenebileceğiniz filmler olmalı hem de Yumurta, Ara, Sonbahar gibi seyrettikten sonra üç gün üzerinde düşüneceğiniz filmler yapılmalı.
* Cannes Film Festivali bizim için 15 yıl önce sadece bikinili kızlar demekken şu an bu festivalinde Üç Maymun ödül alıyor. Büyük bir değişim bu aslında.