THE SECOND WIND, (aka LE DEUXIEME SOUFFLE), Daniel Auteuil, Eric Cantona, Monica Bellucci, 2007. ©ARP Selection

Fırat Sayıcı

Kuşkusuz ki, yeniden çevrim filmlerin birçok riski var. Yeni filmin, seyircilerin ilk film hakkındaki olumlu önyargılarını kırabilmesi (En azından görmemezden gelmesini sağlaması), dahası ilkinin üstüne bir şeyler ekleyebilmesi gerekiyor.

66 yılında Jean-Pierre Melville gibi usta bir sinemacının elinden çıkan “İkinci Nefes”, yıllar sonra yine usta bir yönetmenden, Alain Corneau’nun merceğinden geçiyor. Avrupa sınırları içinde kara film türünün iyi örnekleri arasında yer alan filmin ilk, siyah beyaz versiyonunda Lino Ventura, Paul Meurisse, Raymond Pellegrin ve Christine Fabréga gibi isimler yer alıyordu. Son filmde ise Daniel Auteuil, Monica Bellucci’ye Michel Blanc ve Jacques Dutronc ve Eric Cantona gibi önemli Fransız oyuncuları eşlik ediyor. Filmde oynayan çoğu oyuncuda ve yarattıkları karakterde herhangi bir pürüz yok. Ancak sarışın halini bile yadırgadığımız Monica Bellucci çarkın yağlanmamış tek dişi dişlisi… Nedenine gelince. Kariyerinde rol aldığı filmlere bakacak olursak bu tarz bir kara film çevrimine aşikar olmadığını hissedebiliriz. Alain Corneau’nun yaratmak istediği havayı iyi soluyamadığını, rol arkadaşlarına iyi paslar çıkaramadığını görebiliyoruz. Öyle ki, bazı setlerde insan şöyle düşünmekten kendini alamıyor; bu sarışın afet setin makyözü ya da kuaförü olsa gerek, bu sahnede niye böyle duruyor ki?

Türün gereği olan sekans içinde ağır zomlar, kurguda aksak ritm ve zincirleme geçişler, dengesiz müzik kullanımı, işini iyi bilen yönetmen tarafından matematiksel bir biçimde işleniyor. Daniel Auteuil’in canlandırdığı Gustave karakteri her ne kadar azılı bir gangster olsa da, aşkı ve daha önemlisi hayat görüşü ve erdemleri için bir çok fedakarlık yapıyor. Hayatı ve özgürlüğü pahasına da olsa, anarşist ruhunu her hareketinde sergiliyor. Başı belada iken adalet bakanlığına Fransız polisinin suçlulara işkence uyguladığını kanıtlamaya çalışması bunun en büyük göstergelerinden biri. Aşk mı, para mı, sorusuna ilkini cevap olarak kullanan Gu, 60’lı yılların erdemli hayatını hatırlatıyor.

Gerard Depardieu’nun başrolünde döktürdüğü “Dünyanın Tüm Sabahları” ve yıllar önce festivalde izlediğim “Eski Güzel Şarkılar”’ın yönetmeni Alain Corneau, sinemanın her türünde başarısını kanıtlamış biri. Ve Corneau’nun elinden çıkma, kara film türünün bu yetkin örneğini mutlaka görün, yetinmeyip, Melville versiyonunu da bulup arşivleyin derim.

Fırat Sayıcı
1979, İstanbul doğumlu. 2001 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi Malzeme Mühendisliği’nden yüksek lisansla mezun olmasına rağmen, üniversite yıllarında yaptığı sinema kulübü başkanlığı sayesinde, geleceğini ve mesleğini sinema-tv üzerine kurmaya karar verdi. Çeşitli kısa film, belgesel çalışmalarıyla işe koyulan ve Yıldız Kısa Film Festivali'nin kurucularından olan Fırat Sayıcı, yurt çapında çeşitli kısa film festivallerinde de jüri üyeliği yaptı, kısa film üzerine workshoplar düzenledi. 2008’de Anadolu Üniversitesi Halkla İlişkiler bölümünden mezun olan Fırat Sayıcı, Selçuk Üniversitesi Radyo-Televizyon-Sinema Bölümünde yüksek lisans ve doktora öğrenimini tamamladı. SİYAD üyesidir. TRT'de metin yazarı olarak başladığı televizyon macerasında birçok kanalda çeşitli programlarda görev aldı, sinema programları yaptı. Kurduğu Mad Informatics Ajansı’yla sinema-tv ve eğlence sektörüne PR ve sosyal medya hizmeti vermeye başlamıştır. "Türk Sinemasında Gerçekçilik" ve "Yeni Başlamayanlar İçin Sinema" adında iki sinema kitabı yayınlanmıştır. Esenyurt Üniversitesi Radyo Tv. ve Sinema bölümünde Dr. Öğretim Üyesi olarak görev yapmaktadır.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.