SERDAR AKBIYIK

Zamanın ruhu köşesinde çevre duyarlılığı olan, tarihi olaylara farklı çerçeveden bakan “büyük patron”un gizlendiği perdeyi aralayarak çirkin yüzünü görmemize sebep olan filmleri tanıtıyoruz. İlk filmimiz kapitalizmin karanlığını aydınlatan Zeitgeist’tı, ikincisi ise küresel ısınmanın asıl sebebinin bizim egomuz olduğunu çarpıcı bir şekilde anlatan 11. Saat. Bu ay ise çok önemli bir yapım var karşımızda “Who Killed the Electric Car” – Elektrikli Arabayı Kim Öldürdü.

1990’larda ABD otobanlarında bir çok elektrikli araba yol almaya başladı. Kaliforniya eyaletinde çevreci bir müdahale ile büyük araba şirketlerinin bu arabaları üretmesi belli oranlarla mecburi tutuldu. General Motor Company bu mecburiyetten yola çıkarak “EV1” adlı ilk elektrikli otomobini üretti. Bu iki kişilik araba hem fiyat anlamında hem de toplu üretim sayesinde sıradan insanların sahip olabileceği bir araçtı. Fakat herşey böyle mükemmel gitmedi. Clinton sonrası George Bush ile başlayan dönemde bu arabalar piyasadan çekildi. Peki bunun arkasında kim vardı?

İşte bu sorudan yola çıkan film düzenin kirliliğini, dünyayı sömüren büyük şirketleri ve onların hareket şekillerini anlamamız için müthiş örnekler içeriyor. GM elektrikli arabayı çıkarırken aslında kimselere satmadı. Gelen baskılar üzerine yıllık olarak kiraladı. Bunun sebebi de daha gelişme aşamasında olan teknolojinin zararlarından tüketiciyi korumaktı! Tabii asıl gerçek şuydu: Elektrikli araba teknolojisini kendilerine bir tehlike olarak gören büyük otomobil üreticileri, petrol şirketleri, otomobil sanayinin yan üreticileri bunu engellemek için uygun siyasi ortamı beklediler. George Bush yönetimiyle o siyasi ortamı bulan araba üreticileri 10 yıldır hiç bir ilerleme kaydetmeyen sadece elektrikli otomobil endüstrisini yok etmek için ortaya atılmış hidrojen yakıtlı otomobil projesini öne sürerek elektrikli arabalarını yollardan çektiler. Daha önce satılmayıp kiralanmış olan arabaların ise sözleşmeleri biter bitmez sahipleri vermek istemeseler bile toplattılar. Bu sözleşme sonunda arabasından memnun olan tüketici sözleşmeyi uzatmak istese de bunu kabul etmediler. Bazı araba sahıpleri buna direnmek istedi. Bu sefer de kendilerine ait olmayan arabayı alıkoymak suçundan tutuklandılar. Bütün bu arabalar gözlerden uzakta, çöl ortasında büyük alanlarda toplandı. Sonunda hepsi ezildi hurdaya çevrilip parçalara ayrıldı. Çevreci örgütler ve eski araba sahipleri bir kaç toplanma alanı önünde nöbet tutmaya başladılar, son elektrikli arabalar da yok edilmesin diye. Ama bu çabalar da nafileydi ve büyük şirketlerin aç gözlülüklerinin sebep olduğu öfkelerinin göstergesi olarak bu son arabalar da parçalandı.

Şimdi, parçalanan aslında neydi? Ve bu garip oyun niçin sahnelenmişti? Bu küçücük elektrikli arabalar bütün dünya düzenini değiştirecek bir etkiye sahip. Herşeyden önce küresel ısınmanın sebebi olan karbondioksit üretiminin çoğu araba egzoslarından çıkan dumanlar. Fosil yakıt tüketen arabalarımız ile işimize gelip giderken ürettiğimiz bu dumanla doğmuş veya doğacak çocuklarımızın alacağı nefesi çalıyoruz. Elektrikli araba içten yanmalı bir motora sahip olmadığı ve fosil yakıt kullanmadığı için çevrenin ve insan ırkının en büyük dostu. Bunun dışında çağımızdaki savaşların insanlık dramlarının ve katliamların en büyük sebebi petrol. Petrol şu anki siyasi dengeleri oluşturan dünyanın siyah kanı. Bu dengeler sürekli dünyanın bu kanı dökülerek çizilir. Bol bol siyah ve kırmızı kan. Petrole duyulan ihtiyacı da belirleyen daha çok arabaların kullandığı yakıt. İşte bu sistemden nemalanan büyük petrol şirketleri, araba üreticileri, bunların beslediği politikacılar el birliğiyle Kaliforniya’da küçük arabayı parçaladılar. Bundan kimin haberi oldu? Türkiye’de çoğu insanın bu olanlardan haberi olduğunu sanmıyorum. Halbuki hem Irak’taki savaş yüzünden hem de globalleşmenin getirdiği ekonomik birliktelikten Türkiye’yi ve bütün dünyayı ilgilendiren bir konu. Sinema işte bu yüzden var ve bu yüzden sinemaya aşık olan bizim gibi insanlar.

Serdar Akbıyık
1967 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyal Antropoloji Bölümü'nü bitirdi. Erol Simavi Vakfı Gazetecilik Bursu'nu kazanıp iki yıllık eğitimden sonra Hürriyet Gazetesi'nde istihbarat muhabiri olarak mesleğe başladı. 1992 yılında Hürriyet Yazıişleri'ne geçti. 1993'te Spor Gazetesi'ni kuran grupta yer aldı. 1996'da Hürriyet Yazıişleri'ne döndü. 1999'da Star Gazetesi kuruluşunda bulunmak için Hürriyet'ten ayrıldı. 2000-2001 yıllarında Almanya'da Star Gazetesi'ni çıkaran grupta Yazıişleri Müdürlüğü yaptı. 2002'de Türkiye'ye dönüp Star Grubu'na bağlı olan ve yeniden yayımlanan Hayat Dergisi'nde görev aldı. Hayat Dergisi'nde ve Star Gazetesi'nde sinema eleştirmenliği yaptı. 2004 yılında Star Gazetesi Yazıişleri Koordinatörlüğü görevine getirildi. Halen Star Gazetesi İnternet Yayın Müdürlüğü ve sinema eleştirmenliğini sürdürmektedir. Star Gazetesi, Kral Müzik Dergisi ve internette çıkardığı Cinedergi'de sinema yazıları yayımlanmaktadır. 2007 yılında "Türk Sineması'nı Yönetenler" adlı yönetmenlerle yaptığı röportajları kapsayan bir kitap çıkardı.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.