O… Çocukları… Filmden önce ismi geldi… Genelde bir kadın filmi ama filmin bir de bitirimi var… ‘O Çocukları benim için erken bir final’ diyen filmin Saffet’i Sarp Apak’la kısa bir söyleşi yaptık…

 Banu Bozdemir

 İlk soruların özelliği tanıma amaçlı olmasıdır. Bizde öyle başlayalım. Siz bu yola nasıl girdiniz?

Taa küçükken annem benim bir oyunculuk yeteneğim olduğuna inanıyordu ben inanmazken. Sadece neşeli ve konuşkan olduğum için annem böyle düşünüyor. Oyunculuğun başka bir şey olduğunu bazı kırılmalar yaşayarak öğrendim. Çok da zorlandım. Ama annemin inancı ve azmiyle direndim. Yani çok olmayacak bir zamanda girip, hayatımı değiştiren bu olayın içine girdim. Beni ayakta tutan şey bu. O yüzden doğru bir seçim…

Okurken İstanbul’a gelmeyi, bu derece ünlenmeyi ve yeteneğinizle pekişen bir oyunculuk halinizin olduğunu biliyor muydunuz?

Evet. Okulu kazandığım günden itibaren şunu düşünmeye başladım. Ben de İstanbul’a gideceğim, ben de Cem Yılmaz gibi olacağım. Ama okul süreci ilerledikçe, tiyatronun başka kanallarına girmeye başlayınca biraz kafam karıştı açıkçası. Ama hayat sonuçta doğru ilerledi. İstanbul’a geldim. İlk üç sene kimsenin bilmediği ama kendimce çok önemli işler yaptım tiyatro anlamında. Para sadece huzur ve konfor için gerekliydi. Mesleğimin temel hareket noktası asla değil. Ya sadece popüler işler yapan popüler biri olacaktım. Ama en iyisi kendini yaptığın işlerle göstermek. Ama tabiî ki popüler işler de yapacağım.

Size göre asıl şöhreti nasıl yakaladınız?

Evet, kesinlikle. Ben Avrupa Yakası sayesinde bu noktadayım. Avrupa Yakası çok özel bir iş benim için ve öyle de kalacak. Bütün seçimlerimi de Avrupa Yakası’na göre yapıyorum. Mesela daha fazla risk almıyorum. Ama önceliğim Avrupa Yakası. Gülse Birsel’in fikirlerine de çok önem veriyorum.

Risk almıyorum diyorsunuz ama dizleri sinema filmleri, reklam filmleri ardına ardına gidiyor…

Evet. Benim mesela menajerim falan yok. İçgüdülerimle yapıyorum kariyerimi. Bir tek annem soruyorum. Bir de Gülse Birsel’e. Şu iş sana para kazandırır, şu iş sana başka bir şey kazandırır konuşmaları yapıyoruz. Çok iyi bir gözlemci çünkü. Tiyatro hep hayatımda olacak zaten. Reklam daha fazla kitlelerce tanınmamı sağladı. Bazen bakın ben farklı projelerin içinde de yer almak, benim farklı yönlerim de var diyorum… Bence durum komiktir. Durum komikse oyuncu ona göre biçimlenir zaten.

Beyaz Melek filmi büyük başarılar kazanıyor. Bir oyuncu olarak neler hissediyorsunuz? Filmin yolunun bu kadar açık olacağını düşünüyor muydunuz? Bir de cani gönülden yer aldınız mı projede?
Beyaz Melek’e girerken Mahsun (Kırmızıgül) engeliyle hep kendimi durdurdum. Senaryo herkesin hoşuna gitti. Biraz ajitasyon var gibi ama yine de hoş diyorduk birbirimize. Özellikle de Arif Abi (Erkin) ile çok konuşuyorduk. Ama senaryoda anlatılan biziz. Anadolu, örf ve adetler… Senaryoyu çok hissettim ama Mahsun’un çekebileceği konusunda sor işaretlerim vardı. Ama Mahsun’la tanıştıktan ve senaryoyu onun ağzından dinledikten sonra bu senaryoyu en iyi onun çekeceğine inandım. Gerçekten inanılmaz bir enerjisi var. Bütün ekibi yükseltti. Bir motivasyon yeteneği olduğunu düşünüyorum.

Bir de siz onun kardeşini, en yakınındaki insanı canlandırıyorsunuz… Sanki farklı bir bağ kurmuş sizle?
Özellikle Reşat rolünü çok önemsiyormuş. Reşat, Tanrıverdi’nin bir üst versiyonuydu benim açımdan. Şive falan aynıydı ama aynı topraktan ama aynı sosyo-ekonomik yapıdan değillerdi. Toprak ağasının küçük oğlu. Başka bir kültürle ve daha yoğun bir özgüvenle büyütülmüş. Bana çok şey kattı Beyaz Melek. Çok geniş bir kitle tarafından izlendi. Hepsinden farklı yorumlar aldım. Ama hepsinin çıktığı benim için doğru yoldu.

Arkasından gelen Plajda filminde kadın kılığına girip, eski, Türk filmlerinde olduğu gibi seyirciye bir kandırmaca yaptınız? Kadın olmak kolay mı zor mu? Biraz o süreci anlatır mısınız?

Kadın olmak oyuncu olarak çok keyifli bir şey. Çünkü çok özgürsünüz kadın kılığındayken. Çünkü o adam her şeyi yapar. Kadın kılığına girmiş zaten. Öyle büyük bir ödün vermiş ki kendinden. O yüzden çok keyifliydi. Bana yeni bir kamera özgüveni daha kattı. Ama yanlış sunulduğunu düşünüyorum filmin. Koca bir popoyla Şarp Apak ve Gürgen Öz filmi değildir o. Bir durum komedisiydi, yani biz öyle yola çıkmıştık. Sunum, Recep İvedik’in de aynı zamana denk gelmesi nedeniyle falan öyle lanse edildi. Film bekleneni yapmamış gibi oldu ama aslında bekleneni yaptı. 230 bin kişi normal. Film eğlencelik ve benim ilk komedi başrolüm. Bu seneki üçlemenin yumuşak karnı oldu. Yani Beyaz Melek’le O. Çocukları arasında yumuşak bir geçiş ama riskli bir hareket aslında. Sonrasında sunumunu kadın kılığında yapar mısınız gibi teklifler geldi. Ama biz işin magazinel kısmına çok girmedik açıkçası. Kadın kılığına girmek önemli bir silah. Tam hedefi vuramadık ama istediğimiz noktaya ulaştık diyebilirim.

O zaman gelelim O. Çocuklarına… Zaten ismi kendinden önce geliyor. Bu projeye nasıl dahil oldunuz?

Hep komedi mi oynayacaksınız dediler. Ben de kendimi farklı alanlarda ifade edeceğim işler istiyorum dedim. Filmden bahsetti. Akşam senaryoyu okudum ve sabah evet dedim. Çünkü başka bir enerji yaratma fırsatı benim için. Bir yılda üç farklı enerji alanı yaratabildiğimi göstermek istiyorum. Sonuçta hiç oynamadığım bir karakter. Kameraya nasıl yansıyacağını çok merak ediyorum. Çok önemli bir tecrübe. Her şey bağlandığında ortaya Saffet diye gerçek bir karakter çıkarsa o zaman tamamdır. Bitirim oynamak, o evin fedaisi, erkeği olmak ve racon kesmeden, hayatı bilen, kadının kıymetini bilen, erken olgunlaşmış bir adamı oynamak bir deneyim tabi. Bu nüanslar ortaya çıkarsa çok güzel olur benim için…

Film genelde kadın ve çocuk dünyasına ilişkin sanki?

Aslında film gerçek ve güzel bir kadın hikayesi. Bu hikayenin bir yerinde olmak çok keyifliydi. Bu film ortaya çıkınca sinemayı bilen, anlayan insanlarla konuşmayı çok isterim gerçekten. Aslında O. Çocukları erken bir final benim için. Sadece hadi Sarp bizi güldür durumu nereye kadar yani!

Filmin bir özelliği de 80’lerde geçmesi, bir dönem filmi olması…

O dönemin acılarını çok iyi bilen biri tarafından yazıldığı için çok başarılı. Sırrı Süreyya Önder. Beynelminel’in tadı değişiyor O Çocukları’nda. Çünkü hikaye İstanbul. Her anlamda imkan daha çok. Hikayenin bir ‘kaçak’ dolantısı da var. Bir kaçağın eve sığınmasıyla devam eden olaylar. Temposu çok yüksek. Bir oyunculuk filmi aslında. Kameranın doğru yerde durduğunda oyuncuların şovuna bakıyordu bu iş. Özgü Namal’la iki aşığı oynuyoruz. Ben Özgü’ye derinlerden aşık bir adamı oynuyorum. Bu ayrıntılar umarım geçer. Ticari amaçların dışında insanların oyuncu olarak güven duyduğu biri olmak istiyorum. Sarp varsa bu iş olur, bu iş güzel olur denmesi önemli. Kariyer budur işte. Kaygılanmak gerekiyor kesinlikle…Yanlış adımlar atmamak, doğru yere ulaşmak için kaygı gerekli bir duygu.

Gençler olarak aslında bir çıkmazın içindeyiz. O yüzden çıtayı yükseltmeli ve başka türlü davranmalıyız.

Kendi kendinize bu tür kaygıları çok yaşıyor musunuz?
Tabii ki yaşıyorum. Bazen olaylar kontrolünüzden çıkmış olabilir. Gerçekle bağınız koptuğu zaman dibe doğru gidebilirsiniz yani. Onun için şimdi attığım her adım önce ben, sonra da biz için… Umarım hayalini kurduğumuz şeyler günün birinde olur. Ortalama bir tiyatromuz, güzel oyunlar ve maddi kaygıların kalmadığı günler.

Mesela bir dizi ya da bir film için sete girdiniz. Öncesinde bir set, dekor tasarımı yaratır mısınız kafanızda? Kafanızdakiyle set ya da yönetmenin tavrı uyuşmadığında bir hayal kırıklığı yaşar mısınız?

Ben aslında tamamen iletişimle çalışan biriyim. Yani iletişim yüksekse ben de yükseğim. Ama teknik şeyler beni çok etkilemez, çabuk adapte olurum. Okurken filmi kendiniz bir anlamda çekersiniz aslında. Yönetmenin bakışıyla yakınsa kurduğunuz şey, adapteniz daha kolay oluyor. O. Çocukları farklı benim için. Nerede ne yapacağı belli olan, şurada şöyle yapar diyebileceğim kadar salpam bir karakterle karşılaştım bu filmde. Sırrı Süreyya’nın (Önder) yazdığı bütün karakterler çok sağlam zaten. O yüzden bu tip sağlam karakterleri oynamak benim için daha ciddi sınavlar. Saffet’i oynarken çok zorlandım. Ama zorlandığım için de ayrıca keyif aldım. Ama asıl keyif izlendiğinde ortaya çıkacak…

 

Banu Bozdemir
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu. Sinema yazarlığına Klaket sinema dergisinde başladı. Dört yıl Milliyet Sanat dergisi ve Milliyet gazetesinde sinema yazarı, kültür sanat muhabiri ve şef yardımcısı olarak çalıştı. İki yıl Skytürk Televizyonunda sinema, sanat ve ‘Sevgilim İstanbul’ programlarında yapımcı, yönetmen ve sunucu olarak görev aldı. Antrakt Sinema Gazetesi’nde iki sene editör olarak çalıştı. Tarihi Rejans Rus Lokantasına hazırlanan ‘Rejans Tarihi’ ve ‘Rejans Yemekleri’ kitabının editörlüğünü yaptı. Rejans Rus lokantası başta olmak üzere birçok şirketin basın danışmanlığı görevini üstlendi. Film + sinema dergisine Türk sineması röportajları yaptı. Küçük Sinemacılar, Benim Trafik Kitabım, 'Çevremi Seviyorum' adı altında on iki tane ‘çevreci’, dört tane fantastik çevre temalı yirminin üzerinde çocuk kitabı bulunuyor. Sosyal medyada yolunu kaybeden bir genç kızın maceralarını anlattığı ‘Leylalı Haller’ yazarın ilk romanı. Kaşif Karınca ise beyaz yakalılara çocuk kafasıyla yazdığı ufak bir yaşam manifestosu özelliği taşıyor. TRT’ye çektiği ‘Bakış’ adlı bir kısa filmi bulunuyor. Halen aylık sinema dergisi cinedergi.com'un editörü, beyazperde.com ve öteki sinema yazarı. Kişisel yazılarını paylaştığı banubozdemir.com sitesi de bulunan yazar filmlerde ve festivallerde jüri üyesi olarak görev alıyor, filmlere basın danışmanlığı yapıyor, sinema ve kısa film atölyelerinde ders veriyor. Çocuklarla sinema ve çevre atölyeleri düzenliyor.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.