Banu Bozdemir
Bazı yönetmenler vardır, ne yapsalar yenilir yutulur cinstendir. ‘Rüya’ gibi filmler çekerler, hayal gücünü ‘ya evet’ tarzında kullanırlar ve gönlümüzde derin bir yer işgal ederler… Michel Gondry de onlardan. Son filmi çok iç açıcı olmasa da gönlümüzdeki yeri hala baki!
Michel Gondry denince aklıma gelen ilk kelimelerden birisi nedense ‘paradoks’ oluyor. Paradoks anlamsal olarak başı sonu, yanı zamanda sonu başı olan biraz kısırdöngüsel bir durum. Yani yanıltmaca, şaşırtmaca, sıkı bir kafa karıştırmaca mekanizması kendileri anlam olarak…
Bazı filmleri anlatabilmek için konusundan, oyuncusundan, süresinden, ülkesinden en önce yönetmenine bakmamız gerekiyor. Yani Michel Gondry isimli şahsa. Kendileri Radiohead’den Björk’e kadar birçok kişinin kliplerini çekmiş, sonrasında rüya tadında filmlere imza atmıştır. Sinemasal yolculuğu ‘ciddi işler’ yapma kaygısıyla başlayan ama orada da ‘eğlenmenin en güzel’ yolunu bulan Gondry ilk olarak Human Nature / İçgüdü filmiyle karşımıza çıktı. İnsanın toplumsal konumunu sorgulayan, bir hayli toplumsal komediydi. Kıllanma sorunu ve medeniyet sorunu bir hayli ince çizgide ilerliyordu. Tabii bunda senaryo yazarının Charlie Kaufman olmasının etkileri vardı. Gondry çılgın bir klip yönetmeniyken kendisi gibi çılgın yazarları bulmuştu tabii.
Herkesin hayranlığını kazanan, bizihati ‘dahi’ olarak nitelendirilen ki, haksız bir tanımlama değildir, zaman zaman Spike Jonze ile karşılaştırılsa da ondan burun farkıyla olduğu en azından benim için tartışma bile götürmez.
Özellikle bizde 2003 yılında ‘Sil Baştan’ adıyla vizyona giren Eternal Sunshine of the Spotless Mind vardır ki, süperdir. İşte paradoks burada başlar… İkili ilişkiler üzerine, onun getirdiği psikolojik açmazlar üzerine bu kadar farklı, komik ve aynı zamanda duygusal bir film ancak bu kadar olabilirdi. İlişkiyi, o insana ilişkin açmazı, kötü anıları kafamızdan silmek isteriz zaman zaman… Ya iyi anılar, onlara ne olacaktır… İşte burada müdahale gerekir ki, filmin en büyük paradoksu da burada başlar. Sil, silme, dokunma ikilemi…
Hemen ardından gelen ve ikinci bomba olan rüyalar meselesi… İnsanoğlunun açmazlarından bir tanesi daha. Rüyaların gerçekliği konusunda soru işaretleriyle dolu Rüya Bilmecesi de aynı tarzda uçuk kaçık bir filmdir ve Gondry hayranlarının sayısını arttırır. Rüyalar hayatımızın en büyük şaşırtmacasıdır. Gerçek olmasını isteriz ama gerçekliğinden de şüphe duyarız en alasından.
Düşünsel açmazları, çok yaratıcı teknik donanımlarla karşımıza çıkarır Gondry. Ellerini kocaman görmek istersen onun filmlerinde görebilirsin ve asla gerçek mi rüya mı olduğundan emin olmazsın…
İstanbul Film Festivali’nden vizyona taşınan Lütfen Başa Sarın, komik ama diğer Gondry filmleri kadar (duygusal yaratıcılık anlamında) yaratıcı olmadığın düşündüğüm ama hayranlarını asla yarı yolda bırakmayacak bir çalışma. Olay şöyle zuhur buluyor. Baş ağrılarının sebebinin yakınlarda bulunan elektrik santrali olduğunu düşünen Jerry güçlü bir elektrik akımına maruz kalır. Sonra da bu manyetik güç, arkadaşının dükkanındaki bir sürü videoyu siler… Tekrar çekmekten başka şansları yoktur… Düşük bütçeli, bağımsız bayağı orijinal filmlerdir ortaya çıkanlar… Onların da fanları olabilir, orijinalleriyle aşık atabilirler öyle değil mi? Yaratıcılık çalışması etkili ama biraz yüzeysel kalmış işlenmek istenen konu… Ama sadık hayranlar izlemek isteyeceklerdir muhakkak…